Tayfun, gözlerinin içine bakıyordu genç kızın...

A -
A +
Esra anahtarıyla kapıyı açtı. Tedirgin bir şekilde dinledi etrafı. Oldukça geç kalmıştı.
 
Her şeyin bu kadar hızlı gelişmesi genç kızı ürkütmüyor değildi. Durdu yolun kenarında:
- Burada ayrılmak zorundayız. Hoşça kal...
Tayfun, gözlerinin içine bakıyordu genç kızın:
- Dünyanın en mutlu erkeğiyim ben artık. Seni yarın yine durakta bekleyeceğim. İyi geceler...
           ***
Esra anahtarıyla kapıyı açtı. Tedirgin bir şekilde dinledi etrafı. Oldukça geç kalmıştı. Omuzlarına kadar inen siyah saçlarını cebindeki işportadan aldığı lastik tokayla bağladı. Portmantodaki aynada yüzüne baktı. Yanakları al al olmuştu. Hafif çekik, siyah gözleri mutlulukla parlıyordu. Terliklerini giyip oturma odasına yöneldi. İçeriden televizyonun sesi geliyordu. Başını uzattı oda kapısından:
- Herkese iyi akşamlar...
Cahit Bey kalın çerçeveli gözlüklerinin üzerinden baktı kızına:
- İyi akşamlar kızım, geç kaldın...
- Evet baba, otobüs gelmedi. Bayağı bekledim durakta. Trafik de kötüydü bugün. Annem yok mu?
Cahit Bey gülümsedi:
- Mutfakta her zamanki gibi evladım. Ağabeyin de gelmedi henüz.
Esra bir şey söylemeden geri döndü. Mutfaktan tabak çanak sesleri geliyordu.
- Canım annem kolay gelsin…
- Esra, nerede kaldın kızım, hava karardı çoktan. Bugün erken çıkmıyor muydun sen?
- Trafik kötüydü anne, otobüs de gelmedi. Karnım çok aç...
Necile Hanım telaşlandı, ocaktaki yemeğin altını söndürdü:
- Her şey hazır, haydi sofrayı kur evladım. Hakan da yok meydanda daha. Demek trafik bayağı sıkışık. Baban acıktı artık, beklemeyelim bari ağabeyini.
Esra salatanın üzerindeki domateslerden birini ağzına attı:
- Ben üzerimi değiştireyim, geliyorum hemen.
Odasına doğru yürüdü. Aklı Tayfun’daydı. Çok etkilenmişti genç adamdan. Yüreği bir kuş gibi çarpıyordu. Hayatında hiç erkek arkadaşı olmamıştı. Lise çağlarında üst sınıftan bir delikanlıya karşı hissettiği platonik bir duygu yoğunluğundan başka hiçbir gönül tecrübesi yoktu. Aceleyle üzerini değiştirdi. Çıkardığı giysilere baktı. Hepsi neredeyse iki üç senelikti. Yüzünü buruşturdu:
“Doğru dürüst hiçbir şeyim yok giyecek...” diye söylendi kendi kendine. Elini yüzünü yıkayıp aceleyle sofrayı hazırlamaya başladı. Cahit Bey gazetesini okuyordu kanepenin üzerinde. Televizyonda haberler başlamıştı. Yaşlı adam gözlüğünü çıkarıp ekrana bakmaya başladı. Beş dakika geçmeden yemekler de gelmişti sofraya. Necile Hanım seslendi:
- Cahit Bey, beklemeyelim Hakan’ı, herhâlde işi çıktı çocuğun. Biz yiyelim, o gelince doyurur karnını.
Cahit Bey yavaşça kalktı yerinden sofraya geldi. Yorgun görünüyordu. Besmeleyle kopardı ekmeğini.
- Haydi bakalım...
Birkaç lokma yemişlerdi ki kapının açıldığını duydular. Necile Hanım memnun bir ifade ile hareketlendi:
- Geldi işte... Kızım ağabeyinin tabağını uzat.
Hakan içeri girdiğinde yüzündeki telaşlı ifade belli oluyordu:
- Kusura bakmayın geç kaldım. Bir işim çıktı.
Cahit Bey şefkatle baktı oğluna. Aslanlar gibiydi. Eliyle sandalyeyi işaret etti:
- Otur evladım, biz de yeni başladık zaten... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.