"Allah ıslah etsin, ne diyeyim Cahit Bey!"

A -
A +
Necile Hanım yaklaşık bir saattir duyduğu tedirginliği belli etmemeye çalışıyordu!..
 
Cahit Bey elindeki gazeteyi indirerek gözlüklerinin üzerinden odaya giren karısına baktı:
- Saat kaç oldu Necile? Bu kız neden gelmedi hâlâ?
Necile Hanım yaklaşık bir saattir duyduğu tedirginliği belli etmemeye çalışarak cevap verdi:
- Arkadaşlarıyla ders çalışmaya gitti Cahit Bey, ancak gelir. Söyledi çocuk geç kalacağını. Vizeleri başlıyormuş artık.
Yaşlı adam düşünceli bir şekilde sessiz kaldı. Tekrar gazetesini kaldırdı. Bir iki saniye sonra tekrar sordu:
- Ya Hakan nerede? O nerede kaldı?
Necile Hanım derin bir nefes aldı:
 - Bilmiyorum Cahit Bey. O herhâlde kızla beraberdir. Bugün cumartesi. Geziyorlardır...
Cahit Bey mırıldandı kendi kendine:
- Doğru ya, hanım kız gece yarılarına kadar sokakta gezebiliyor, sabaha karşı eve gidebiliyor. Geziyorlardır.
Necile Hanım gelip kocasının yanına oturdu:
- Bundan sonra böyle Cahit Bey... Bunlara alışmak zorundayız. Gençler farklı bakıyorlar hayata. Doğru mu yapıyorlar dersen bana göre yanlış! Ama laf anlatılıyor mu? Bak oğlumuza, ne ümitlerle ne arzularla yetiştirdik, okuttuk, asker ettik, şimdi verdiğimiz emeklerin semeresini görmek için beklerken neyle karşılaştık. İçim yanmıyor mu sanıyorsun, yanıyor ama ne çare... Biz kendi doğrumuzu empoze etmeye kalksak onu kaybedeceğiz. Bu tespiti sen  yapmıştın Cahit Bey unuttun mu?
Yaşlı adam içini çekti:
- Doğru söylüyorsun Necile’m... Öyle çaresiz kaldım ki... Bir yandan sorumlu olduğum sizleri düşünüyorum, bir yandan oğlumun göz göre göre bir girdabın içine düşüşünü seyrediyorum, içim acıyor...
Necile Hanım gözlerini halıya dikti:
- Allah ıslah etsin ne diyeyim Cahit Bey. Ne kadar karşı koymaya kalkışsak da faydası olacak mı bilmiyorum ama böyle sessizce beklemek de ağırıma gidiyor.
Cahit Bey başını salladı:
- Benim de Necile. Gelsin şu oğlan bir kez daha konuşalım...
Kocasının gerçekten çok acı çektiğini sesinin tonundan anlayan kadın ayağa kalktı:
- Ben sana bir kahve yapayım Cahit Bey. Yemek üzerine iyi gider. Sonra oturup konuşuruz.
Ayaklarını sürüyerek odadan çıktı. Ama mutfağa gitmedi. Saat dokuz buçuğa geliyordu. Onun da aklı ne kadar belli etmese bile kızındaydı. Sokak kapısını açıp merdivenleri dinledi. Çıt çıkmıyordu merdivenlerde. Mutfak penceresine gitti, eliyle cama siper yapıp karanlığa baktı uzun uzun. Sokak bomboştu. İki tane kedi sokaktaki çöp bidonunun başında bir şeyler yiyorlardı çöplerden.
"Ah Esra’m, vaktini bilsen... Ders dediğin evde de çalışılır. Bu kadar geç kalınır mı? Ben bu adama ne diyeceğim şimdi... Telaş içinde zavallı."
Cezveyi ocağa koyup altını yaktı. Kafasının içi karmakarışıktı ve ikiye bölünmüştü sanki. Bir yanı oğlu Hakan’ı düşünüyor, diğer yanı da Esra ile uğraşıyordu. Kahve köpürünce hemen fincanlara boşalttı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.