Nişan, gece yarısına kadar sürmüştü...

A -
A +
Leyla Hanım her zaman olduğu gibi son derece küçümser tavırlarla yolcu etti dünürlerini.   Nişan büyük bir şatafat içinde oldu. Kadir Sönmez’in muhteşem malikânesi son derece kalabalıktı. Leyla Hanımın sosyeteye mensup bütün ahbapları, Kadir Sönmez’in çevresi son derece şık kıyafetler içinde doldurmuşlardı büyük salonu. Cahit Bey ve Necile Hanım bir köşeye çekilmişler, kendilerine son derece yabancı ve uzak olan bu dünyanın içinde nefes almaya çalışıyorlardı. Esra ise başka bir köşeye çekilmiş, bitkin bir hâlde oturuyordu.  Hakan son derece mutluydu. Nişanlısıyla birlikte davetlilerle tanışıyor, kayınpederi ve kayınvalidesinin ahbaplarını tanımaya uğraşıyordu. Leyla Hanım son derece şık bir tuvalet giymişti. Şımarık tavırlarla ortalıkta dolaşıyor, kahkahalar atıyordu. Necile Hanım ve Cahit Bey’le hiç ilgilenmiyordu. Kadir Bey ise elinde ipek, beyaz mendili, elinde kadeh ile durmadan misafirlerine damadı Hakan’ı tanıştırıyordu… Nişan toplantısı gece yarısına kadar sürdü. Bu zaman zarfında Cahit Bey ve Necile Hanımın yanına kimse gelmemişti. Tören bitince Cahit Bey ayağa kalktı. Karısının kulağına eğildi: - Gidelim artık Necile, ben yoruldum... - Gidelim Cahit Bey, bayılacağım ben de... Cahit Bey dünürüne doğru yürüdü: - Kadir Bey, biz de müsaade isteyelim artık. Allah çocukları mesut etsin. - Hah, hah, ha... bu iş bitti sayılır Cahit Bey... Biz sıramızı savdık, şimdi düğün sizde... Cahit Bey başını eğdi gülümseyerek: - Hayırlısı beyefendi... İnşallah biz de yüzümüzün akıyla çıkarız. Cahit Bey ve ailesi vedalaşarak ayrıldılar. Leyla Hanım her zaman olduğu gibi son derece küçümser tavırlarla yolcu etti dünürlerini. Bir taksiye bindiler. Cahit Bey önde oturuyordu. Arkaya döndü: - Hayırlı olsun oğlum, Allah tamamına erdirsin. Hakan mutluluktan uçuyor, durup durup parmağındaki yüzüğe bakıyordu. Necile Hanım oğlunun mutluluğunu gördükçe bütün kötü düşüncelerinden arınır gibi oluyor, seviniyordu. Gülümseyerek oğlunun sırtını sıvazladı. Sonra öbür yanında oturan kızına döndü: - Nasılsın yavrum, çok solgunsun yine... - Biraz başım ağrıyor anne... diye cevapladı Esra. Başına gelenleri öğrendiğinden beri daha da yıpranmış, zayıflamıştı. Şikâyetleri had safhaya gelmişti artık. Ailesine bir şey belli etmemeye çalışıyordu çünkü onların olaya müdahale edip kendisini doktora götürmelerinden korkuyordu. Geceler boyunca uyumuyor, bu işten nasıl sıyrılabileceğini düşünüyor, bir çıkar yol bulamıyordu. Bir doktora gidecek parası yoktu. Elindeki birkaç kuruş harçlık hiç bir şeye yetmezdi. İhtiyacı olan parayı ailesinden de isteyemezdi. Bunun için çok geçerli bir sebep bulması gerekiyordu ama ne sebep bulursa bulsun ailesinin şu durumunda hiçbir istekte bulunamazdı. Tek başına bu işin içinden çıkamayacağını düşünüyordu. - Eve gidince bir aspirin iç bari yavrum, çok üzülüyorum bu hâline... Seni bir doktora götürelim istersen... Esra irkildi, heyecanla atıldı: - Hayır anne, gerek yok. Doktorluk bir şeyim yok... Necile Hanım elini tuttu kızının sevgiyle. Esra başını cama çevirip gözlerini kapattı. İçi acıyordu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.