"Gecenin bu saatinden sonra Nereye Cahit Bey?.."

A -
A +
"İşe başlıyorum Necile. Bir atölyede gece bekçiliği buldum. Akmasa da damlar. Mecburum…"
 
Düğünün üzerinden iki hafta geçmişti. O günden beri Hakan’dan haber yoktu. Necile Hanım birkaç kere gelinin babasını aramasını istemişti eşinden ama Cahit Bey yanaşmamıştı. İçindeki kırgınlıklar kararlarına yansıyordu artık. Zaten genellikle içine kapanık bir adamdı Cahit Bey. Bütün duygularını tek başına yaşar, muhakemelerini tek başına yapardı. Kırıldığı zaman belli etmez, misilleme yapmaya uğraşmaz, yüreğine gömerdi. Sevinçleri de aynıydı. Yapılan iyiliği unutmaz, altında kalmamak için var gücüyle uğraşırdı. Yapılan kötülükleri de sindirmeye çalışır, asla intikam duygusuna kalbinde yer vermezdi…
Yaşadıkları sıkıntıyı karısından başka kimseyle paylaşmıyordu. Geceleri uyuyamıyor, altına girdiği yükü nasıl taşıyacağına dair çareler bulmaya çalışıyordu… İki haftadır sessizdi evlerinin içi. Gündüzleri komşular tebrike geliyor, yarısından çoğu da düğüne çağrılmadıkları için sitem ediyorlardı. Necile Hanım da bunlarla meşguldü…
O gün yine bir sürü misafir ağırlamıştı. Yorgunluktan ayakları şişmişti. Bir gün önce pişirdiği kuru fasulyeyi ocağa koydu. Soğan salatası yaptı bir tabağa. Önden de tarhana çorbası yaptı. Birazdan gelirdi Cahit Bey. Esra geç gelecekti. Sabah giderken yemeğe beklememelerini, okuldan sonra kütüphaneye uğrayacağını söylemişti. Sofrayı da hazırladıktan sonra pencerenin önüne oturup beklemeye başladı. İçinde bir huzursuzluk doğduğundan beri kendine aitmiş gibi yerleşmişti yüreğine. Ağzını açıp konuşmaya başlasa söyleyecek o kadar çok şeyi vardı ki… Ama kocasının çektiği üzüntüyü, yaşadığı çaresizliği bildiği için yaşadıklarını, hissettiklerini saklamayı yeğliyor, sevdiklerini daha fazla bunaltmamak için susuyordu. Bıraksalar sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar hıçkırarak ağlayacak, biraz olsun içini boşaltacaktı. Evde yalnız kaldığı zamanlar yapmıyor değildi bu isteğini. Evini temizlerken, yemek yaparken süzülüyordu gözyaşları yanaklarından. Hemen toparlanıyor, kendi kendine telkin ediyordu:
“Sağlam durmalısın Necile! Güçlü olmalısın. Allah başımdan eksik etmesin Cahit Bey’i. Anladım ki kimseden fayda yok. Bir ikimiz varız. Yarından sonra kızımız da evlenip el evine gidecek. Bir başımıza kalacağız. O adamcağıza destek vermeliyim…”
Birden sokağın başında geldiğini gördü kocasının. Yorgun adımlarla yürüyordu Cahit Bey. Omuzları çökmüş, iyice yaşlanmıştı. Besmeleyle kalktı yerinden sokak kapısına koştu. Cahit Bey gülümseyerek girdi içeriye. Onun son günlerde ne kadar zayıfladığını düşündü Necile Hanım:
- Hoş geldin Cahit Bey…
Terliklerini giydi. Hemen oturma odasına geçti.
- Sofra da hazırmış, acıktım bayağı. Hemen yiyelim.
Kadıncağız yemekleri getirmişti. Kocasına baktı:
- Üstünü başını çıkarsaydın, elini yüzünü yıkasaydın önce…
Cahit Bey kaşlarını kaldırdı:
- Yok Necile. Soyunmayayım, yemekten sonra hemen çıkacağım.
Şaşırmıştı kadın. Hayretle sordu:
- Nereye Cahit Bey gecenin bu saatinden sonra?
Yaşlı adam yutkundu. Sandalyelerden birine oturmuştu. Hafif bir sesle fısıldadı:
- İşe başlıyorum Necile. Bir atölyede gece bekçiliği buldum. Akmasa da damlar. Mecburum… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.