Cemaatler Diyanet’e bağlanmalı mı?

A -
A +
İstanbul Müftüsü Hasan Kamil Yılmaz, tarikat ve cemaatlerin kolayca denetlenebilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlanması gerektiğini söylemiş.
Müftü Yılmaz'ın bunları söyleme gerekçesi ilginç...
15 Temmuz'dan sonraki süreçte Türkiye'de cemaat ve tarikat algısının ciddi şekilde yara aldığını belirten Yılmaz, "Çünkü insanların yaşadığı acı tecrübeler bazen hayata daha fazla genelleme yaparak bakmak gibi sonuçlar doğuruyor. İnsanların sütten ağzı yanmışsa, yoğurdu da üfleyerek yiyor" diyor.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim.
Tarikat ve cemaatlerin Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlanması önerisine de düşüncesine de sonuna kadar karşıyım.
Hiç o tarafa bu tarafa kıvırmaya gerek yok.
Gerçek olan şu ki FETÖ denetlenmediği için değil, bizzat devlet tarafından desteklendiği için bu hâle geldi.
Sadece FETÖ değil...
Diğer bazı sözde tarikat ve cemaatler için de geçerli bu durum.
Furkan Vakfı adındaki sözde cemaatin başındaki Alparslan Kuytul, yıllar yılı gözlerimizin önünde küçük FETÖ gibi konuşup durdu.
15 Temmuz darbe girişimi yaşanırken, "ABD Erdoğan'ın kalemini kırmıştır" dedi, darbeyi yapan FETÖ'cülere başarılar diledi. Din adına değil, devlete ihanet adına ağzına geleni söylemekten geri kalmadı.
Başta devlet olmak üzere hepimiz oturup izledik! Dizi film izler gibi, BBG evini izler gibi izledik.
Neyse ki sonunda birileri müdahale etmek zorunluluğu hissetti de Kuytul'a ve vakfına operasyon yapıldı.
Diğer konu da Adnan Oktar!
Bu soytarı, yıllar yılı aileleri perişan etti. Kızlarını kaçırıp, kameralar önünde genç ve zengin erkeklerin koynuna zorla soktu. Sonra da tıpkı FETÖ gibi bu kasetler üzerinden şantaj yaptı.
Hepimizin gözleri önünde televizyon ekranlarında "İnşallah, maşallah, sübhanallah" diye diye canlı fuhuş görüntüleri yayınlandı.
Bunları gören aklı başında Müslümanlar, yıllar yılı, ''Yahu; devlet, dine zarar veren bu yapıya nasıl göz yumar. Neden müdahale etmez?" diye sordu ama kimsenin kılı kıpırdamadı. 
Şimdi gözlerimizin önünde bunlar yaşanırken, kalkıp da "Bunları Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlarsak denetimi kolay olur" demek, gerçeği göz ardı etmek anlamına gelir.
Ayrıca...
Umumi evinde dansöz oynatan Adnan Oktar gibi zavallıların oluşumları ile tarikat ve cemaatleri aynı kefeye koymak, bu ülkenin dindar insanlarına yapılacak en büyük hakaret olur.
Kaldı ki...
17/25 Aralık sonrası FETÖ'cülerin en çok tespit edildiği ve ihraçların en çok yaşandığı kurumlardan biri de Diyanet İşleri Başkanlığı oldu. Yani şimdi cemaatlerin, denetimi sağlıklı bir şekilde yapılmayan Diyanet'e bağlanmasını konuşmak saçmalık olur.
Tarikat veya cemaatleri bir yerlere bağlamaya gerek yok!
Geçmişte yaşadıklarımız bize gösterdi ki nereden kazandığı belli olmayan, denetimi yapılmayan ve devlet tarafından desteklenen cemaatler bir süre sonra güç zehirlenmesi yaşıyor. Başkalarının yörüngesine girip İslam'dan tamamen uzaklaşıyor. 
O zaman yapılacak şey çok basit...
Cemaatleri kuranların geçmişine bakarsınız. Kimdir, ilişkileri nedir incelersiniz. Kurduğu oluşumun şeffaf olmasını ve sıkı bir denetimden geçirilmesini sağlarsınız. Ehil olmamasına rağmen, devlet kademelerine girmek için çabalayan mensuplarının önünü kesersiniz.
Gerisi kendiliğinden gelir zaten...
Aksi takdirde, İstanbul Müftüsü Hasan Kamil Yılmaz'ın söylediği gibi cemaat ve tarikatlar Diyanet'e bağlanırsa işin vahim sonuçları olur.
Devlete ve millete hiçbir zararı olmayan, aksine kahır zamanlarında devleti ve milleti için ölüme yürüyen Ehl-i sünnet cemaat ve tarikatlar küstürülür. 
Dindar insanlar incitilir.
Özetle...
Cemaat ve tarikatları Diyanet'e bağlamakla, onların kapısına kilit vurmak arasında hiçbir fark yok.
Onlara bu kötülüğü yapmaya da bizim hakkımız yok!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.