Bize masal değil, kaçak villayı anlat!

A -
A +
Araya başka mevzular girince Atatürk tüccarlığıyla nam salan Yılmaz Özdil'i unuttuk sandılar. Ama bu meseleyi -tek de kalsam- unutturmamaya niyetliyim... Bodrum'daki villasına devlet arazisini peyderpey kattığı ortaya çıkınca ilk günlerde sesi soluğu kesilmişti. Skandalın dalga dalga büyümesi üzerine Uğur Dündar abisi ile yaptığı yayında, herkese meydan okudu. "Benim evim saray ama 1150 odalı saray değil" dedi. "Uğur Abim siz de benim evi gördünüz, biliyorsunuz" diyerek şıracıdan şahitlik istedi. Uğur Abisi de "Ben Yılmaz kardeşime kefilim" diyerek kendini ortaya koydu. Bu söz üzerine iyice coştu mu bizimki!.. "Bana saldırıyorlar çünkü Atatürk kitabını kütüphanelere sokmuş bir yazarım. Bana değil Atatürk'e saldırıyorlar" dedi. "Bodrum Belediyesi kaçak yapıya asla ve kat'a göz yummaz. Eğer küçücük sarayıma ekleme yapmışsam gelip yıkarlar kardeşim" diyerek Belediye Başkanına şirin görünmeye çalışıp paçayı kurtarmaya çalıştı. Uğur Abi'si gazı verdikçe kendinden geçti iyiden iyiye... "Benim evim 145 metrekarelik iki odalı bir yer. Bana iftira atan herkesten davacı olacağım" dedi. Sonra?.. Sonra ne olduğunu hep beraber gördük... Köşesinden millete namus satan, "Bakın bunlar rantçı kardeşim. Bunlar inşaat rantından trilyonları götürdü" diyen beyefendinin, eline geçen küçücük bir imkânı dibine kadar kullandığı ve devletin arazisine çöktüğü ortaya çıktı. Bodrum Belediyesi hazırladığı raporda meseleyi ne kadar anlaşılmaz hâle getirmeye çalışsa da, Özdil'in villasının yarıdan fazlasının kaçak olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı.  "Villa normalde 145 metrekare iken, Yılmaz Özdil 310 metrekareye kadar büyütmüş" dedi belediye... Yani bildiğin, Atatürk tüccarı yazara, bize namus satan yazara, "yolsuz" dedi, "Hırsız" dedi. Dedi de ne oldu? Hani bir söz vardır, "Gamsıza kazık çakmışlar, bu tıkırtı da nereden geliyor" demiş diye... Bizimki de o misal... Sanki hırsızlığı, sanki yolsuzluğu gün yüzüne çıkan kendisi değilmiş gibi ortalıkta pişkin pişkin dolaşıyor. Biz olsak, biz bunun yaptığının yarısını yapsak, bırakın kafamızı camdan çıkarmayı, perdeyi aralayıp dışarı bakmaya utanırız. Ama bizimki sanki bahsi edilen kendisi değilmiş gibi gerine gerine yazı yazıyor. Gündemin bizzat kendisi olduğunu unutturacak ya! Kekosyos bilyos olduğunu bildiği okurlarına her gün köşesinden yeni masallar anlatıyor. "Biliyor musunuz Mısır'dan patates ithal etmişiz" falan diyor utanmadan.  Yahu patateste bile bir hayâ var birader!  En azından ateşi görünce eziliyor, büzülüyor ve kızarıyor. Millet günlerdir yaptığın hırsızlığı, yolsuzluğu yüzüne gözüne vuruyor, sende ne bir ezilme ne bir kızarma! E, hani onur? E, hani utanma, arlanma? "Ben yüz kızartıcı bir suçun tam üstünde yakalandım. Yıllarca başkalarını suçladığım şeyi bizzat kendim yaptım. İnandırıcılığım kayboldu, benden buraya kadar" demek yok mu? Yok! Bakın... Bodrum Belediyesi önceki gün yarısı kaçak olan villayı yıkmaya gitti. Tam da o sırada enteresan bir şekilde, bir mahkeme yıkımı durdurma kararı aldı. Düne kadar, "Bodrum Belediyesi kaçak yapıya asla ama asla müsaade etmez. Onlar yıkarsa kaçak der, kabul ederiz" diyerek belediyeye şirinlik yapan Atatürk tüccarı ne yaptı dersiniz?  Belediyeyi bir anda düşman ilan eder gibi, "Birileri yıkmaya çalışırken bağımsız yargı ortaya çıktı ve yıkımı durdurma kararı aldı" dedi.  Şahit olun... Yarın aynı mahkeme, "Kaçak varmış hakikaten. Yıkılsın" derse, "AKP baskısıyla yıkım kararı aldılar" diyecek. Yıllardır Atatürk üzerinden keklediği okurları da bu sözüne kayıtsız şartsız 'iman' edecek! Çünkü başka kaçış noktası yok! Yahu hadi bunda utanma yok diyelim... Peki yıllardır "Halkın Sözcüsüyüz" diyerek bize afra tafra yapan gazetesine ne demeli... Beyler! Yazarınızın biri, "Ben PKK'nın yerinde olsam ramazan ayında saldırırım" diyerek terör örgütüne katliam, yol yordam gösterir. İsim isterseniz, Emin Çölaşan... Diğeri, "Erdoğan Saray'da bir CHP'li ile CHP'yi bitirmek üzerine buluştu" yalanını haysiyetsizce köpürtür. İsim isterseniz Rahmi Turan... Bir diğeri siyasi tercihini beğenmediği millete "Göbeğini kaşıyan adam" diye hakaret eder. İsim istiyorsanız Bekir Coşkun...  Bir diğeri millete ait arazinin üzerine oturur, devletin arazisini kendi hanesine katarken suçüstü yakalanır. Biliyorsunuz zaten ismi Yılmaz Özdil. Bir diğeri ise onun yalan söylediğini, hırsızlık yaptığını bile bile "Ben kendisine kefilim, asla öyle bir şey yapmaz" diye yalancı şahitlik yapar.  İsim isterseniz Yılmaz Özdil'in Uğur Dündar abisi... Allah aşkına, bu kadar sabıkalı yazarı bünyesinde bulunduran siz, "halkın sözcüsü" olduğunuza emin misiniz?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.