PROF DR MİM KEMAL ÖKE

A -
A +
Ülkemizin yetiştirdiği, yaptıklarıyla farklılık oluşturan, ezberleri altüst etmiş spor, iş, siyaset  ve sivil toplum dünyasından isimlerin  başarı hikâyelerini “ERZBER BOZANLAR”  yazı dizileriyle  sizlerle paylaşacağım. Gönülden MERHABALAR, Bismillah diyelim…
 
Dün kimileri için kapitalist düzenin bir parçası, kimileri için  sahip olduğunun  varlığına şükretmesi gerektiğinin bir kez daha farkına vardığı, kimileri için  de kaybettiğinin acısını  bir önceki günden daha farklı olarak burnunun direği sızlayarak hissettiği bir gün,  “Babalar Günü”ydü. Ben de sizlerle akademik kariyerinin, siyasi hayatının yanı sıra  fedakâr, örnek  babalığıyla ezber bozan bir isim  Mim Kemal Öke hocamla keyifli babalar gününe özel sohbetimizi paylaşacağım.
Prof. Dr. Mim Kemal Öke, gerek duruşuyla gerek hayatı boyunca ülkemize kattığı değerlerle ezber bozan, dikkatleri hem ülke hem de dünya kamuoyunda üstüne çeken çok değerli bir isim.
Mim Kemal Öke İstanbul’un Nişantaşı semtinde kendi tabiriyle kalburüstü, elit bir ailenin  tek çocuğu olarak dünyaya gelir. Disiplinli ve katı kurallarla  büyür.
Hatta öyle ki çocukluğunu kendisine  sorduğumda; “Çocukluğumu yaşayamadım. Çocukluğundan ne hatırlıyorsun dersen  yalnızlık ve kitaplarım derim” diyor.
Başarılı bir öğrencilik hayatı geçirir hoca. Lisede Robert kolejini bitirir, ardından üniversite eğitimini tamamlamak üzere ailesinin tercihiyle İngiltere’ye gider. Tarih okumak ister, anne ve babası da iktisat. Hoca hem kendi isteğini hem de ailesinin isteğini gerçekleştirir, Cambridge Üniversitesi’nde  iktisat ve tarih bölümlerini bitirir. Lisans öğreniminin ardından yüksek lisansını da  Cambridge Üniversitesi’nde tamamlarken  Birleşmiş Milletler’e bağlı uluslararası adalet daimi divanının yargıçlarından olan okulun rektörü hocaya,  Birleşmiş Milletler genel sekreterliği Filistin dairesinde geçici bir görev teklif eder. New York’ta üç aylık görevin ardından bulunduğu pozisyonda daimi olarak devam ederek diplomatlık yapması teklif edilir. Ancak akademisyen olmak istediğini söyleyerek teklifi reddeder. Tekrar Cambridge üniversitesine döner doktorasını tamamlar. Hocaya üniversiteden  öğretim görevliliği teklif edilse de,  doktoranın ardından “Vatanıma hizmet etmek istiyorum “diyerek ülkesinde akademisyen olmak için Türkiye’ye döner.
Boğaziçi Üniversitesi’nde  öğretim  görevlisi olarak çalışmaya başlar hoca. Akademik kariyerinde kendini sadece öğrencilerine bir şeyler öğretmeye adayan Mim Kemal Öke unvanlara sahip olmak için uğraşmaz. Onun için etiketin bir önemi yoktur. Üniversitenin rektörünün ısrarları üzerine doçentliğini ardından profesörlüğünü alır. Ve artık Mim Kemal Öke Türkiye’nin en genç profesörüdür.
Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi  olarak çalışırken 28 Şubat sürecinde hocaya baskılar yapılmaya başlar. Hoca buradaki görevinden istifa eder. Biraz süreçten bahseder misiniz dediğimde, “Önce selam vermemeye, ötekileştirmeye başlarlar, sonra bakarlar  yetmiyor  odanızı tuvalet ya da deponun yanına taşıyarak haysiyetinizle ve duruşunuzla oynamaya çalışırlar" diyor. Velhasılıkelam hoca tazminatını yakarak çok sevdiği akademisyenlik görevinden istifa eder.
Hoca için zor günler başlar. Bir buçuk sene işsiz kalır. Bir gün Boğaziçi Üniversitesi’nde yetiştirdiği öğrencilerinden,  o dönem  Beykent Üniversitesi uluslararası ilişkiler bölüm başkanı Ahmet Davutoğlu hocayı arar. Kendisine “Bölüm için öğretim görevlisi aradıklarını ve tavsiye edebilecekleri bir isim var mı?” diye sorar. Davutoğlu, Mim Kemal hocanın yaşadıklarından habersizdir. Hoca gözyaşlarına boğulur ve “Ben  varım”  der. Beykent Üniversitesi’nde göreve başlayan hoca, Ahmet Davutoğlu’nun siyasete atılmasının ardından Davutoğlu’nun yerine üniversitede kürsü başkanlığı görevini üstlenir. Hoca şu anda İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak halen çalışmaktadır...
“Benim için müfredattan ziyade öğrencilerimin kendini tanıması ve hayatta kendini kurtarabileceği donanıma sahip olabilmesi önemlidir” diyen hoca, Türkiye’de belli kalıplara konan, hatları keskin çizgilerle belirlenen akademisyenliğin ezberini bozar. Öğrencileriyle  görünmez kuvvetli bir gönül bağı kurar. Bu bağı nasıl kurdunuz dediğimde; “Ben bunu bilerek yapmadım. Öğrencilerim gün boyu odamı boş bırakmaz. Gelirler, buyur evladım derim. Hocam sizinle olmak güzel bir şey o yüzden geldik  derler. Yıllar sonra eski öğrencilerim yanıma gelip hocam size minnettarız, sayenizde kendimi tanıdım, siz bize dokundunuz, bize insan olmayı, sevgiyi öğrettiniz  dediğinde bu benim için iftihar vesilesidir. Rabbime hamd ediyorum bu sözleri duyunca ben inşallah vazifemi yapmış oluyorum” diyor...
Görev aldığı üniversitelerde idari görev tekliflerini özellikle kabul etmiyor Mim kemal hoca. Neden diye sorduğumda; “İdarecilere lüzumsuz işler müdürlüğü varsa verin diyorum. İdari görev  asla kabul etmem. Kulüplerde öğrencilerle iç içe olmayı, masabaşı değil de saha çalışmalarını seviyorum” diyor.
Akademisyenliğin yanı sıra siyasette de ezberleri bozan bir isim Mim Kemal Öke. Turgut Özal, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit gibi önemli isimlere danışmanlıklar verdi. “Özal müthiş bir adamdı. Beni ilk o keşfetti. Siyasette hiçbir göreve ben talip olmadım. Türkiye’yi müsteşar seviyesinde temsil ediyordum. Özal’a Avrupa Birliği-Kültürel İşler, Demirel’e  dış politika, Ecevit’e Kıbrıs konusunda danışmanlıklar verdim. Siyasete aktif olarak giriş, milletvekilliği ve bakanlık tekliflerini bir çok kez reddettim” diyor  Mim Kemal hoca.
Türkiye’nin en genç profesörü olduğu yıllarda Mim Kemal Öke Hoca siyasette ve akademik hayatındaki başarılarla artık Türkiye’nin altın çocuğu olarak anılıyordu. Öyle ki ünü sınırları aşmış ABD ve İngiltere’nin üst düzey yetkililerinin dikkatini de çekmişti. Profesörlüğünü aldığı yıllarda  ABD’ye devlet misafiri olarak davet edilir. Dönemin ABD devlet başkanı Clinton, CIA başkanı, dışişleri bakanı gibi üst düzey yetkilileri ile görüşür. ABD’de hocayı el üstünde tutarlar. Programın sonunda hoca bu davetin nedenini sorar. Aldığı cevap şudur: “Biz sizi ılımlı İslam’ın temsilcisi olarak Türkiye’nin başbakanı olarak görmek istiyoruz. Hem Amerika için hem de Türkiye için doğru isimsiniz.” Hocanın verdiği cevap nettir: “Sizin için çok kötü bir yatırım oldu bu davet. Ben aktif siyaset düşünmüyorum.” Aynı yıl hoca benzer bir davetle İngiltere’de de üst düzey görüşmeler yaptığı bir programa katılır. Davet nedeni yine aynıdır. Tıpkı Mim Kemal hocanın cevabı gibi: ”Aktif siyaset düşünmüyorum.”
Gazetecilik ve televizyonculukta da ezberleri bozan bir isimdir Mim Kemal hoca. Televizyonculukla başlayan süreç gazetecilikle bu alanda devam eder. Rahim Er bey ve rahmetli Enver Ören beyin teklifiyle gazeteciliğe başlar hoca. Bu arada televizyon programı da yapmayı sürdürür.
Şöyle anlatıyor hoca: “Rahim Er bey bir gün beni aradı. Seni Enver bey ile görüştüreceğim, dedi. Ben de olur, dedim. Enver bey  çok özel  ve güzel bir insandı. ”Yazmanı istiyoruz .Ama her gün yazmanı istiyoruz” dedi. Gülümseyerek “Her gün yazılır mı?” deyince “Yazılır” dedi. O günden sonra uzun yıllar Türkiye gazetesinde yazılar yazdım.”
Televizyonculuğu da akademisyen çevresi tarafından büyük eleştiriler aldı hocanın. “Profesör arkadaşlarımı programa davet ederdim: ‘Kemal biz hocayız, akademisyeniz, ekran gereksiz bir iş’ derlerdi. Şimdi hepsi her gün bir kanalda konuşuyorlar” diyerek sitem ediyor hoca.
Hocanın televizyonculuk hayatı da Boğaziçi Üniversitesi’ndeki  akademisyenlik hayatı gibi 28 Şubat’la sona erdi. “28 Şubat’ı asla affedemiyorum. Beni işimden ettiler. İşsiz kaldım. Düzenimi bir şekilde daha sonra kurdum. Ama sevdiğim dostlarıma verdiği zararları asla unutamıyor ve affedemiyorum” diyor Mim Kemal hoca.
“Hayatımda hep şöhretten kaçtım. Herkes tarafından tanınır hale geldiğimde hemen geri çekildim. Tanınmamak için imaj değişikliği yaptığım bile olmuştur” diyen Mim Kemal hoca hayatı boyunca sahnenin arkasında olmayı tercih etmiştir.
 
PROF DR MİM KEMAL ÖKE
Nazlı…
 
Mim Kemal hocayla Nazlı’yı konuşmaya başladık. Hocaya bir Nazlı dediğinizde ağzından bin Nazlı düşüyor. Öylesine güzel bir sevgi, öylesine güzel bir bağ.
Hoca başlıyor Nazlı’yı anlatmaya:
Nazlı Türkiye’nin en genç profesörü olduğum dönemde doğdu. Doğduğunda şok geçirdim. Kabullenemedim. Ama bu bir hafta sürdü…
Mim Kemal’in arkasındaki en önemli güç eşidir.
Ayaklarımın yere basmasını sağlayan insandır eşim. Beni ben yapan, eş yapan, baba yapan insandır.
Hanımlar doğuştan annedirler. Erkekler için durum böyle değildir. Bu hayatta babalığı atlayan, ıskalayan çok insan vardır.
Nazlı benim  hayatımın dönüm noktasıdır. Benim devrimimdir.
Nazlı’yla ilkokula, ortaokula, hayata hazırlanırken bir de baktım ki onu eğitirken, ona bir şeyler öğretirken ben doğru insan olmuşum.
Nazlı’dan sonra yaptığım her işi daha iyi yapmaya başladım. Daha iyi bir yazar, daha iyi bir akademisyen oldum.
Herkes çocuğu için her şeyi bıraktı diyor aslında evet böyle kısa bir süreç oldu. Bu sürede kendimi buldum. Sonra her şeye daha iyi başlangıçlar yaptım. Ata binmeyi öğrendim. Allah bana Nazlı’yla “yürü ya kulum” dedi.
Herkes bu cümleyi parayla ilgili bir şey sanıyor. Aslında Allah “bana doğru yürü” diyordu...
 
PROF DR MİM KEMAL ÖKE
-Hocam Nazlı’yla müziğe ve dansa nasıl başladığınızı anlatabilir misiniz?
 
Nazlı gibi özel çocuklara ritim çalışmaları yaptırılıyor. Ben de Nazlı’yı terapilere götürüyordum. Bir gün ritim hocamıza dedim ki: “Bunu görselleştirsek nasıl olur?” Kim yapacak?” dedi. “Ben yaparım” dedim.
Bir hafta boyunca Afrika danslarını araştırdım, öğrendim. Çocuklara dans öğretmeye başladım. Nazlı’yla birlikte Türkiye’nin tek Afrika dansları hocasından 2 yıl ders aldık. Ritim hocamız Bahçelievler F Tipi cezaevindeki kadınlara ritim terapileri düzenliyordu. Bir gün “Kemal bana yardım eder misin?” dedi. ”Sen nereye gidersen ben de gelirim” dedim.
Gittik, o çalıyor ben oynuyordum. O günkü programı da izlemeye dönemin adalet bakanı Mehmet Ali Şahin katılmış, programı izlemişti. Şahin’e sahnede dans eden Mim Kemal hoca dediklerinde şoke olmuştu. Bu olay üzerine gazetelere haber oldum. Hoca kızından sonra iyi değil dediler.
 
PROF DR MİM KEMAL ÖKE
-Nazlı’yla bir gününüz nasıl geçiyor hocam?
 
Nazlı’nın günlük belirli bir programı var. Buna uymaya çalışıyoruz.
Beraber dışarı çıkar, pazara gider alışverişimizi yapar, çayımızı, kahvemizi içeriz.
Sonra sporumuzu yaparız.
Eve gelir Rahim Er beyin Sevgili Peygamberim kitabını her gün okuruz
Bir süre ben kendi çalışmalarımı yaparken ona serbest zaman tanırım.
Annesiyle birlikte yürüyüşe çıkarız.
Akşam meşk başlar… En son da Kur’an-ı kerim tilaveti yapar, duamızı ederiz ve Nazlı uyur.
Nazlı üniversite dışında gittiğim her yerde bana eşlik eder. Beraber dergâha da gidiyoruz. Orada çocuklar ilahileri okurken kendilerinden geçiyorlar. Bu çocuklarla Allah’ın büyüklüğünü bir kez daha hissediyorsunuz. Müthiş bir dünya açılıyor önünüze. Bunların hepsi alışılmışın dışına çıkıp ezber bozmakla oluyor.
 
PROF DR MİM KEMAL ÖKE
-Sizin verdiğiniz eğitim dışında Nazlı’nın eğitimi için destek alıyor musunuz?
 
Eskiden almıştık. Ama şu an her eğitimi annesi ve ben veriyoruz. Siz kendi çocuğunuzu eğitemiyorsanız kimseden beklemeyin bunu. Eşim de ben de kendi işimizi başkasına yaptırmaktan hoşlanmıyoruz. Mesela eşim eve hiç temizlik için yardımcı almaz. Her şeyi kendi yapar. Mesela bir benzinciye gittiğimde mutlaka arabadan iner, kapağı kendim açarım. Arabada kapımı kimseye açtırmam. Hayatımda hiç şoför kullanmadım.
 
-Özel çocukların ailelerine de yardımcı oluyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
 
Diyorum ki onlara bakın ben nasıl baba olabilmişsem sen de olabilirisin. Sen de hayatını karartma ve benim yaptığımı yap. Öncelikle  anne ve babaları çocuklarıyla birlikte derse alıyorum.
İlk olarak davulla ritim çalmak onların da hoşuna gidiyor.
İkinci olarak çocuğuyla birlikte bir paylaşıma giriyorlar. Böylece anne ve babalar çocuklarıyla geçirdikleri bu vakitte kendilerini buluyor ve moral bozukluklarını gidermiş oluyorlar.
Üçüncüsü de bir süre sonra bir kısmı kendi evlatları gibi özel çocuklara gönüllü eğitmen oluyorlar.
-Özel çocuklarını kabullenemeyen aileler var. Böyle ailelerle karşılaştığınızda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Ailelerle gidip birebir tanışıyorum. Üçüncü kişilerle çocuklarını eğitime gönderen anne ve babaları özellikle çağırıp tanışıyorum. Bir gün Nazlı’mla yüzmek için spora gittiğimizde bir bey  yanımıza geldi.
“Eğitmen misiniz? Benim de çocuğuma eğitim verir misiniz?”  dedi. “Neden siz yüzme bilmiyor musunuz, kendi çocuğunuza yüzme öğretemez misiniz?” dedim. Adam şaşırarak: “Siz babası mısınız? Ben yapamıyorum, öğretemem” deyince:  “Evet babasıyım, beğenmiyorsanız sizin evladınıza da baba olabilirim, verin bana” dedim. Bu lafın üstüne kendi evladından utanan babanın yüzünde daha ağır bir utanç belirdi.
Şunu da belirtmek istiyorum. Babalar ben parayı kazanıyorum. Çocuğa bakmak hanımın işidir dememeli. Şu an benimle neden röportaj yapıyorsunuz da bir anneyle değil. Çok anne var ama az baba var. Çok acıdır ki Türkiye’de özel çocuklara sahip erkeklerin yüzde 85’i eşinden boşanıp, çocuğunu bırakıyor. Mertlik, erkeklik  bu değil. Aslında bu çocuklarla çok eğlenceli bir hayat var.
 
-Toplumun özel çocuklara bakışı onları içine kapanık yapıyor. Bunu nasıl yenebiliriz?
 
Bir  dönem Nazlı da bu nedenden dolayı içine kapandı. Bu bakış açısı hiçbir zaman sonlanmaz kanaatindeyim. Ama geçmişe nazaran toplumumuz daha bilinçli ve daha duyarlı diyebiliriz. Toplumun eğitilmesi çok önemli.
 
-Hocam hepimiz ölümlüyüz bu hayatta. Bir gün bu dünyadan ayrıldığımızda Nazlı ne olacak endişesi taşıyor musunuz?
 
Bu konu özel çocuklara sahip ailelerin en büyük korkusudur. “Aman benim arkama kalmasınlar” derler. Nazlı doğduktan sonra ilk 15 sene ben de bu korkuyu yaşadım. Sonra dedim ki Allah bu çocukları bize emanet etti. Diyelim  ki ben öldüm, ben de emanetini Rabbime iade edeceğim. Rabbim beni aldın. Artık emanet sende. İkinci olarak bu çocuk  ben öldükten sonra sana emanet diyebileceğim bir dostum bu hayatta karşıma çıkmamışsa o hayatı ben  boşuna yaşamışım. Ben Nazlı sayesinde böyle dostlar kazandım. Şimdi bir hafta gidiyorum desem Nazlı için 25 kişi dizilir buraya. Öğrencilerim içinden “Hocam Nazlı sizden sonra bize emanet diyenler “ var.
Bu bir imtihan… Ben Allah’ımı seviyorum. O’nun kahrı da hoş, lütfu da.
Mim Kemal Öke hocadan bizlere:
Eğer akşamını ettiğiniz günde hiç kimse size Allah razı olsun dememişse, o günü boşa geçirmişsiniz demektir.
Böyle şefkatli, böyle duyarlı bir baba olduğunuz için Mim Kemal Öke hocam Allah sizden razı olsun…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.