"Ne olur bu anneler ağlamasın!.."

A -
A +
"Aradan birkaç gün ya geçti ya geçmedi... Çocuğunu tedaviye getirdiği bir gün baktım yüzü gözü şişmiş. Dudağı patlamış... Tarif edemiyorum. Ama nasıl bitkin... Nasıl üzgün..." Beş altı yaşlarındaki zihinsel engelli çocuğuyla içeri girdiğinde boyun büküklüğünden çok yüzündeki gözündeki morartılar dikkatimi çekmişti. Gencecik bir anneydi aslında. Ama görseniz elli yaşında sanırsınız. Kolay mı beş seneden beri, ağzı var dili yok bu çocuğa gece gündüz, yaz kış kol kanat germek... -Eşiniz hayatta mı? Başıyla "evet" diyor ama belli ki eşinden yana da bahtsız. Öyle ya şu an bile yanında olmazsa ne zaman olacak ki? Evini tarif etmek istiyor. Şehrin varoşlarında bir yerde. Anne çocuğun kıyafetlerine bakıyorum perperişan. Kadıncağızın beslenme güçlüğü çektiği selli. Bir deri bir kemik. Hele çocuğun bakımsızlığı yürek parçalıyor. Öyle ya baba ilgisiz olunca anne tek başına ne yapabilir ki? Elde yok avuçta yok. Başta erkeği yok. Belki ana yok baba yok... Ev dediği, eski bir bodrum dükkandan bozma izbe bir mekanmış. Rutubetten her şey küf kokuyor. Kadıncağız buraya gelirken belediye otobüs bilet parasını bile mahalledeki bakkaldan almış. Para yok, imkân yok, sahip yok... Allah'ım halimize ne kadar şükretsek az... Ama şükretmek yeter mi? Gücümüz nispetinde bu insanlara da yardımcı olmayacak mıyız? Anlıyorum ki bu annenin çocuğuna sadece tedavi uygulamak yetmeyecek. Yiyecek giyecek ve gerekirse eşya yardımı da yapılacak. Arıyorum hayır yapan yardım derneklerinden birini. Sağ olsunlar bizim istismar etmediğimizi bilirler. Biz de etmeyiz. Yardıma muhtaç aileyi derhal incelemeye alıyorlar. Tabii ki yardıma muhtaç olduğu tespit edildiği için de yardım ediliyor. Bu anneye de böyle bir yardım için harekete geçtim. Gitmişler kaldıkları mekanı görmüşler. Yürek sızlatacak derecede perişanlık. Yemek yapacak tüp yok, bulaşık yıkayacak leğen yok. Oturacak kanepe yatacak yatak yok... Var da... Sokağa atsanız çöp durumunda... Birkaç gün içinde, yiyecek olarak mercimek, nohut, pirinç gibi baklagiller ayarlandı. Ayrıca birkaç elektrikli ve beyaz eşya türü yardım ayarlandı. İşin tuhafı, ben sevinsin diye bilgi veriyordum. Kadıncağız ise "Gerek yok. Çok sağ olun ama gerek yok" diyordu. Tabii öyle söyleyecekti. Gerçek ihtiyaç sahibi isteyemezdi. O bakımdan bu çileli anne ne kadar "hayır" dese de gerekli yardımın yapılmasını sağlandı. Aradan birkaç gün ya geçti ya geçmedi... Aman Allah'ım o da ne? Tedaviye geldikleri bir gün baktım yüzü gözü şişmiş, dudağı patlamış... Tarif edemiyorum. Ama nasıl bitkin... Nasıl üzgün... Çocuğunu tedaviye getirmek için canını dişine takmış belli. Yoksa olduğu yere yığılacak. -Hayrola, bu ne hâl?! Cevap yok... Israr ediyorum şaşırdığımdan. Yoksa yolda serseriler falan mı dövdü? Evinize hırsız mı girdi? Bir kaza mı geçirdin? Nereden aklıma gelsin kocasının dövdüğü! İyi ama niye? Meğer bu karakterini tarif edemediğim koca hep böyle yaparmış. Kadıncağızın mağduriyetine üzüleceğine kendi ailesinin bu durumunu istismar edermiş. Aileye acınıp yapılan yardımları götürüp üç kuruşa satar onu da alıp içkide kumarda yermiş. Kadıncağız direnmek istediğinde de zerre acımadan ağız burun girişirmiş. Meğer kadıncağız, sonunun böyle olacağını bildiği için o yardımları istemiyormuş. Ama kocasının tehdidinden korktuğu için söyleyemiyormuş. Biz de yardım esnasında boynunu büken adamı çaresiz bir koca diye değerlendiriyorduk. Meğer ne vicdansız ne merhametsizmiş... Bu son gelen yardımları da yardım ekiplerinin ardından hemen götürüp satmış. Kendi öz yavrusunu o halde bırakarak yine kayıplara karışmış. Ta ki elindeki parayı "zıkkım"lanana kadar... * Rumuz: "Anneler ağlamasın"-Ümraniye/İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.