"Diploma yoksa düğün de yok!.."

A -
A +

Değil bir gün, bir saat ayrı kalmaya dayanamıyorduk. Daha doğrusu o dayanamıyordu. Ben de ona hayır diyemiyordum. Ben yalvarmasam derslere bile girmeyecekti. Veterinerlik Fakültesi ikinci sınıfta okuyordu. Sevgimiz artık ileri boyuta varmıştı. Dedikodu olmasından korkuyorduk. İlişkimiz ciddiydi. Ama çevremize nasıl anlatacaktık? -Ben çözümü buldum, dedi. Seni babandan isteyeceğim. -Çıldırdın mı sen? Şaka yapıyor sandım. Ama kapımda dünürcüleri görünce şaşırdım. Bu oğlan çılgının ta kendisiydi. Ama babamı bilmiyordu. Onun ne kadar çılgın olduğunu da... Yüreğim pır pır ediyordu. Ama oğlanın ailesi de doğrusu hiç pot kırmadı. Babam da "hayır" dememişti. Ya ne demişti? -Madem gençler birbirini beğenmiş, öyleyse adını koyalım. Ama düğün diplomayı aldıktan sonra. "Yaşasın!" dedim... Utanmasam sevinçten babamın boynuna sarılacaktım. O yaz tatilinde nişan yaptık. Artık nişanlıydık. Şunun şurasında evliliğe ne kalmıştı? Nişanlım üçe geçmişti. Dört beş... İki sene dediğin ne ki? Göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Ama bizimki nişan sonrası dağıttı. Artık gece gündüz benimle gezmek, birlikte olmak istiyordu. Ya dersler? Zaten ağır aksak giden dersler hepten yatmıştı. Üçüncü sınıfta nerdeyse bütün derslerden çaktı... Bütünlemede de veremedi. Çünkü dersle değil benimle ilgileniyordu. Korktuğum başıma gelmişti... Bizimki artık ders çalışamıyor imtihan veremiyordu. Bütün haklarını yitirdi bir bir. Mezuniyet beklerken okuldan kaydı silindi... Ee şimdi ne olacaktı? Babam diyordu ki: -Laf ağızdan bir defa çıkar. Diploma olmadan evlilik olmaz. Nişanlım olayın vahametini çok geç de olsa anlamıştı. Babamın şakası yoktu. Bu acı gerçek tokat gibi şakladı çehresine. Artık eskisi gibi konuşmuyor, görüşmüyordu. Çünkü bir çıkış yolu arıyordu. "Bari bir iş kurayım da meslek sahibi olayım" dedi. Ders çalışmayan nişanlım serbest piyasada neler yapmadı ki... Peynircilik mi yapmadı, para sayma makinesi mi satmadı, fuar işleri mi organize etmedi neler neler... İstanbul kazan nişanlım kepçe olmuştu. Doğrusu para da kazanmaya başlamıştı. Ama "Artık şu düğünü yapalım" dediğinde babam "dediğim dedik" çıkıyordu: "Diploma yoksa düğün de yok." Bir sene, iki sene üç sene derken, artık düğünden ümidi kesmiştim. Nişanlım holding de kursa, diploma almadan babam izin vermeyecekti. Baktı ki olmayacak geldi babama yalvardı: "Ya baba senin yanında çalışayım istersen. Gözünün önünden ayrılmamış olurum." Hakikaten babamın yanında işe bile başladı. Ama bu bile babamı kararından vazgeçirtemedi. İki sene üç sene derken tam yedi sene geçti... Artık ne nişanlımın okul bitirme şansı, ne de benim düğün şansım kalmıştı. Tek bir şans vardı ki o da biz vefat etmeden babam vefat ederse belki. Aman Allah uzun ömürler versin. Babama nasıl kıyardım. Öyleyse Guinness rekorlar kitabına girmeye hazırlanmalıydık. "Nişanlı olarak yaşayıp nişanlı öldüler" yazarlardı belki. Hiç aklımda yoktu... Hükümet öğrenci affı çıkardı ya, en çok ben sevindim. Hem de okuyan ben olmadığım halde... Çünkü af çıkar çıkmaz soluğu üniversite kapısında alan ilk kişi eminim nişanlımdı... Derslere önem vermeyen nişanlımı bir görmeliydiniz. Mum olmuştu mum. Sayfaları yutuyordu âdeta... Bir sömestirde bütün geçmiş farkları verdi... Şimdi ikinci sömestiri bekliyoruz. Ama Allah'tan bir mani çıkmazsa nişanlım son sınıf fark derslerini de bu sömestir verecek. Çünkü âdeta profesör gibi oldu. İyi ki Başbakan af çıkardı. Yoksa babam affetmeyecekti. Rumuz: "Hasret kaldım"-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.