"Koca adam çocuk dergisi mi okur?"

A -
A +
Onunki tamamen o anki duygularını bizimle paylaşma heyecanıydı. "Siz bu dergiyi bilmiyorsunuz. Bu dergi var ya... Bu ne müthiş bir şey bir bilseniz..." der gibi raftaki dergilere baktı ve anlatmaya başladı... Geçmiş gün... Bir vesileyle, sorumluluğunu Kutbi Tekin Ağabeyin yürüttüğü büromuza uğramıştım. İçeride bir iki misafiri vardı. Hoşbeş esnasında büroya bir kız çocuğu girdi. Galiba ortaokul öğrencisiydi. Şimdi sekiz yıllık oldu ya... Her ne ise... -Amca iyi günler. -İyi günler kızım. Buyur. -Bu haftanın Türkiye Çocuk Dergisi geldi mi? -Ha evet geldi... -Bir tane verir misin? Çocuklar hep öyledir. Daha dergiyi almadan avucundaki parayı tezgâhın üstüne bıraktı. Görevli arkadaş da, kim bilir belki her hafta dergi için uğrayan bu çocuğa dergi vermek için yerinden kalkmıştı. O anda bir ses duyduk. Büroda oturan misafirlerden biri seslendi. Öğrenci kıza sesleniyordu: -Bir dakika... Kızım siz kaç kişisiniz? Kız bir an durakladı. Geri döndü. Kapıya baktı. Kendini toparlayıp cevap verdi: -Kapıda iki arkadaşım daha var. -Üç kişi misiniz? -Evet. Soruyu soran beyefendi tekrar görevli arkadaşa döndü: -Güzel kardeşim, kızımıza üç tane dergi ver. Parasını da benden al... Çocuğun yüzündeki tebessümü hiç unutamam. Nasıl sevindi. Üç dergiyi tereddüt ederek aldı. Büyük insanların çoğunda olmayan bir centilmenlikle beyefendiye teşekkür etti. Sonra kuş gibi çabucak dükkândan çıkıp gitti... Bu hareket bu öğrencilere bir jestti... Yoksa parasında ne var ki? Dışarıdaki öğrenciler de kim bilir nasıl sevinmişti? Ama burada sanki bir incelik vardı... O beyefendi niye durduk yerde Türkiye Çocuk Dergisi istendiği zaman araya girip böyle bir jest yapma gereği duymuştu? Ben bu duygularda iken o beyefendiye bakmış olmalıyım ki göz göze geldik. Kim olduğunu, neci olduğunu falan merak etmiyordum. Merak ettiğim tek şey vardı. O da, bu dergiye niçin bu kadar önem verdiğiydi? O da benim gözlerimdeki merakı anlamıştı. Çocuk üç dergiyi alıp teşekkür ederek bürodan çıktıktan sonra konuşmaya başladı. Aslında bu mecburi bir anlatım falan değildi. Tamamen o anki duygularını bizimle paylaşma heyecanıydı. "Siz bu dergiyi bilmiyorsunuz..." "Bu dergi var ya... Bu ne müthiş bir şey bir bilseniz..." der gibi raftaki dergilere baktı... Anlatmaya başladı: -Ben polis memuruyum... İzinli olduğum için bugün sivil kıyafetteyim. Ben de buraya dergi almak için gelmiştim. -Memnun oldum beyefendi... -Şimdi siz diyeceksiniz ki koca adam çocuk dergisi mi okur? Kimse cevap vermedi. Çünkü cevabı da yine kendisinden bekliyorduk. Nitekim devam etti: -Bakın bu dergiyle ilgili başımdan ne geçti onu anlatayım... Tahminim doğruydu... Bu adamın bu dergiyle arasında bir hoş muhabbet olmuştu... Olmuştu da ne şekilde, nasıl? O anlatıyordu: -Ekip otosuyla devriye gezdiğimiz bir gündü. Güzergâhımızdaki sizin bürolarınızdan birinde bize Türkiye Gazetesi hediye ettiler. Beyefendinin dediği büro, Rufai Arıkan Ağabeyin bürosuydu. -Olacak ya işte bana gazete yetmedi. Bürodaki arkadaş öyle mahcup oldu ki anlatamam... Yemin ederim onun mahcubiyetinden ben mahcup oldum. Bir gazete daha bulabilmek için büroda nasıl fır dönüyor... Ama yok... Dedim ki: "Ya mühim değil... Arkadaşlardan okuruz..." O anda gözüne Türkiye Çocuk dergileri ilişti. O haftanın dergileriymiş. Hemen samimi bir şekilde, çekti bir dergi verdi: -Abi be, bu da çok güzeldir... Sana da bir dergi vereyim... Kusura bakma ne olur... "Ne kusuru?" falan dedik aldık. Ama dergiyi ben ne yapayım? Koca adam çocuk dergisi mi okur? Arabanın torpidosuna öylesine bıraktım. Bakın şimdi olanlara?.. (Devamı yarın) > İsmail Kahraman-İzmir Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.