Gitme ne olursun?

A -
A +
Onun nişanlanıp gitmesi Mustafa için bir anlam ifade etmiyordu; belki de ediyordu!..
 
 
Ailesinin ilgisizliği ile okuyamayıp köye geldiğinde psikolojik problemler yaşamaya başlayan hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi Mustafa, artık köyde "meczup" olarak görülüyordu. Ailesinin de köyde bırakıp gitmesiyle Mustafa, köylünün kendisine verdiği yiyecek ve giyecekle, rastgele bir hayata devam ediyordu.
Okuma sevdası çoktan bitmişti Mustafa’nın...
O sene köye Vahide isminde bir öğretmen geldi. Öğretmen, Mustafa hakkında bilgi sahibi olunca, onunla ilgilenip dertlerine ortak olmak istedi. Bir insanı kurtarmak kadar güzel bir şey olabilir miydi?
Öğretmenin ilgilenmesi Mustafa’yı okula ve çevresine biraz olsun bağlamıştı. Öyle ki okulun etrafından ayrılmıyor, öğretmenin devamlı kendisiyle konuşmasını kendisiyle ilgilenmesini arzu ediyordu.
Fakat bir sene sonra genç Vahide Öğretmen memleketinden birisiyle nişanlanmıştı. Ertesi sene köyü terk edecekti. Öğretmenin o yıllarda bir mobil radyosu vardı… Köyde radyo ile uğraşmak Mustafa’ya terapi olmuştu. Dolayısıyla içindeki duyguyu tam olarak söyleyemese de radyoya ekmek gibi su gibi ihtiyaç duyar olmuştu.
Beden diliyle, sözle ve boyun bükerek öğretmenden bu radyoyu kendisine vermesini istemiş ama öğretmen bunu kabul etmemişti.
Mustafa, öğretmenin köyü terk edişine de sinirlenmişti. Onun nişanlanıp gitmesi Mustafa için bir anlam ifade etmiyordu. Onun gitmesine tahammül edemiyordu... Derken bir gün öğretmenin evini basıp mobil radyoyu zorla almak isteyince köylüler onun ne için eve gittiğini düşünmeden onu "haneye tecavüz ediyor" diyerek engellemeye kalkıştı. Mustafa’nın direnmesi üzerine de köylü, Mustafa’ya saldırdı.
Bu saldırıda âdeta linç edilme durumu yaşandı. Önüne gelen kime ne öfke duyduysa Mustafa’ya vuruyor, vuruyordu… Mustafa kendini zar zor kurtarıp yine Karadağ’a kaçmıştı. Mustafa’nın bu hâlini şehre babasına bildirdiler. Babası bu şikâyet üzerine geliyor ve Debbur Mustafa’yı yaka paça alıp gidiyor...
Aradan yıllar geçtiği hâlde onu gören olmuyor. Kim bilir zavallı Mustafa’yı deli diye akıl hastanesine mi yatırdılar. Ya da Mustafa babasının elinden de kurtulup belirsiz bir istikamete kaçıp izini mi kaybettirdi belli değil.
Hayret edilen şey şu ki bir ana babanın öz evladına -deli edecek kadar- ilgisizliği bundan da zerrece üzüntü duymamasıydı!..
            K.H.-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.