“Benim annem nerede?”

A -
A +
“Gelen adamın kucağında ağlamaktan gözleri kızarmış, minik kız çocuğunu hatırladım...”   Dışarı çıktığımda, ben alnıma biriken teri silerken çaresizliği yaşıyordum. Dışarıda büyük bir korku ve endişe; bir o kadar da umut içinde bekleyen baba, kapı açılır açılmaz kucağında uykuya yenik düşmüş minik çocuğuyla yerinden bir ok gibi fırlamıştı... Gözünü gözüme dikmiş bir rahatlatıcı haber aramıştı. O anlık bakışmalarda gözlerin gözlere anlattığını sayfalar dolusu yazıyla anlatamazsınız… Beden dili sözden çok daha anlamlıdır. Ben zavallı adamcağıza ne diyeceğimi hesaplarken adımlarımdaki kararsızlık ve gözlerimdeki çaresizlik her şeyi ele vermişti bile… Nitekim adamcağız durumu anlamış olacak ki ellerini dizlerine vurarak ağlamaya başladı. Onun acı feryadı uykusuzluğa yenik düşmüş, babasının kucağına kendini bırakmış küçük kızı uyandırmaya yetmemişti. Telefonla mı haber verdi ne oldu bilemiyorum, kadınlı erkekli birkaç kişi daha yardımlarına gelmişti. Kalabalığın önüne mahcup bir hâlde vardım “başınız sağ olsun!” diyebildim... Hastane koridorunda yankılanan çığlıklar, bizim üzülerek de olsak aşina olduğumuz çığlıklardı. Bu mesleğin kaderi buydu… Bir doktor için bu durumlar her ne kadar elem verici olsa da hastane ortamındaki normal durumlardı. O geceyi, bu ölüm vakasının kritiğini yaparak geçirdim...  Aradan iki gün geçmişti. Hemşire Hanım geldi: “Doktor Bey sizinle görüşmek isteyen bir bey var.” “Kimmiş?” “Bilmiyorum, yanında bir küçük çocuk var.” “Gelsin!” İçeri gelen adamcağızı da kucağında ağlamaktan gözleri kızarmış minik kız çocuğunu da tanıdım. Hanımı ameliyat esnasında ölen adam ve minik kızıydı. O yıllarda hekime saldırmak, öfkeyle bağırmak nedir bilinmezdi. Daha ben “buyurun” demeden adamcağız mahcup bir eda ile anlatmaya başladı: “Doktor Bey, affedersiniz. Kızım iki gündür ağlıyor. Durduramadık. 'Annemi istiyorum' diyor. 'Annemi doktor amca içeri götürmüştü' diyor. Çaresiz size getirdik. Acaba ona bir şey söyleyebilir misiniz?" İçini çeke çeke ağlamaya devam eden o iki minik göze ben ne cevap verecektim? Beni görünce o yavrucağın sözlerini hiç unutamıyorum: “Amca annemi siz götürmüştünüz ama geri gelmedi. Benim annem nerede?” Hayatımda ilk defa söyleyecek bir söz bulamıyordum. Onu kucağıma aldım. Boynuma doladım onunla birlikte hıçkırıklara boğuldum. Çünkü o daha ölümün ne olduğunu bilmiyordu!..                Dr. Sami Akın-Ankara
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.