Köprüde yolumu kestiler

A -
A +
“Pirinç tarlalarının içi su doluydu; bin güçlükle yürünüyordu. Belden aşağısı sırılsıklamdı...”
 
Av sezonundan sonra arkadaşlar, gruplar hâlinde yayın balığı avına başlardık. Irmakların gitmediğimiz tarafı kalmazdı...
Yine bir yaz sezonu arkadaşlarım, Zeki, Bülent, Selim ile birlikte Osmancık tarafına balığa gittik.
İstanbul-Karadeniz oto yolu Osmancık’ın içinden geçer. Kızılırmak da Osmancık’ı ikiye böler. O zamanlar "sağcı-solcu" davasının zirvede olduğu yıllardı. İlçe ikiye bölünmüş vaziyette.
Uzaktan-yakından bizimle ilgisi olmayan bu durum hiç alakamız olmadığı hâlde geldi bizi de buldu. Sözünü ettiğim İstanbul Karadeniz yolu bir hayli Kızılırmak’la yan yana gider. Hatta yol ve ırmak daralan bir yerde yan yana gelir. Orada dağlar bir avuç gibi açılır.
Osmancık’ın meşhur pirinç tarlaları buradan başlar. Irmağın her iki yakası yazın yemyeşil pirinç tarlaları ile süslenir.
İşte daralan o noktada karşı tarlalara geçmek için teller gerilip üzeri tahtalarla döşenmiş bir köprü vardı. Arkadaşlara;
“-Ben karşıya geçip karşı sahilde avlanacağım” dedim.
Onlar da yol boyu sahilinde avlanmaya karar verdiler. Herkes çantasını, sepetini aldı, ırmak boylarına dağıldık.
Ben de köprüden karşıya geçtim; geçtim ama korkarak. Her adımda köprü bir tarafa eğiliyor, üzerindeki yolcuya âdeta cambazlık öğretiyor gibiydi…
Pirinç tarlalarının içi su doluydu; bin güçlükle yürünüyordu. Belden aşağısı ise sırılsıklam oluyordu.
Zorlukla oltaları bağlayıp arabaya döndüm. Biraz sonra birer-ikişer arkadaşlar da geldiler. Akşamın karanlığı başlarken biz de nevalelerimizi açtık. Biriktirdiğimiz çalı çırpı odunlarla ateşimizi yaktık. Arkadaşlar semaver getirmişlerdi onu da biriken közlerle doldurduk. Kaynayan semaverde çayı demledik. Hem yemeklerimizi yedik, hem de doya doya sohbetle birlikte çaylarımızı içtik. Derken gelen uykumuz her birimizi bir tarafa devirdi.
Saat on bire doğru arkadaşlar oltaları yoklamaya gittiler. Benim oltanın bulunduğu yere gece gitmek zor olduğundan gitmedim. Hepimiz sabahleyin erkence kalktık. Oltaları toplamaya gittik.
Benim oltalarıma emeği boşa vermeyecek kadar balık takılmıştı. Elimdeki şeker torbamı epeyce ağırlaştırdı. Memnuniyetle geri dönerken köprünün başında beni üç genç karşıladı. Silahlı oldukları belliydi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.