“Gel seninle bir anlaşma yapalım!..”

A -
A +
Kayınpederim anlattıkça çok arzu ediyordum. Çok şükür hac 2004 yılında nasip oldu...”
 
Evlendikten sonra İzmir’e her gidişimde, ya da onların Nazilli’ye her geldiklerinde evimizde asılı olan Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere resimlerine bakarak beni özendiriyordu kayınpeder:
“Bak oğlum şurası Makam-ı İbrahim… Şuradan zemzem kuyularına gidiliyor… Burası Altın Oluk… Biz Türkiye’de o cihete dönerek namaz kılıyoruz… Şuranın arkası Ecyad Kalesi…”
Ben de her seferinde “ya nasip, çağrılmış isek nasibimizde varsa bize de nasip olur” diyerek geçiştiriyorum... Evim kira, asgari ücretle çalışıyorum; ucu ucuna anca denk geliyor hamdolsun...
Yine bir gün kayınpederim dedi ki: “Gel seninle anlaşalım; sen yol parasını biriktir, diğer tüm masraflar bana ait, olur mu?”
Hesap kitap, en az hiç para yemeden dört beş yılda zor birikecek bir meblağdı… Bu arada çalıştığım servisten satış mağaza bölümüne alınmam ile olayın rengi değişti. Satış primi, maaş derken benim yemeden içmeden dört beş yılda birikecek olan para, yeme içme dâhil dört beş ay içerisinde birikti.
2004 yılı şubatıydı. Kura bize de çıkmıştı. İlk Medine-i münevvere’yi ziyaret edip sekiz gün kaldık. Küçük dijital bir fotoğraf makinesi ve hafıza kartı aldım. Henüz bir aylık olan kızım Sümeyye Nur’a “ileride resimlerimi gösteririm” diye düşünüyordum. Annesi ile kızım bana eşlik edememişti...
Sekiz gün sonra tekrar otobüslere binip yola çıktık. Yolda ihrama girip umreye niyet ettik. Saatler sonra Mekke-i mükerremeye vardık ve umremizi yaptık. Çok şükür hac zamanına kadar beş kere daha umre nasip oldu. Resim çekmek yasaktı. Ben gizliden resim çekiyordum. Tavaflarımızı yapıyordum... 
Şeytan taşlama işlemi başladığında binlerce kişi, benim gibi iri bir adamı bile yüzlerce metre ayaklarımızı yerden keserek ilerliyordu. Hac farizamızı yerine getirip ihramlardan çıkınca birkaç günümüz kalmıştı. Artık veda zamanı yaklaşıyor ve içimizdeki ayrılık hasreti burunlarımızı sızlatıyordu. Son gece veda tavafımızı yaptık, büyük kapıya geldik. Dedim ki: “Şu kapının önünde birkaç resim çekeyim, hatıra olarak saklarız...”
Resimleri çektik, dönüşe geçeceğiz; birkaç tane Suudi gelip “yasak ya hacı” deyip elimizdeki makineyi aldı. Kapağını açıp hafıza kartını kırıp suya attı, makineyi geri verdi. Sabah Türkiye’ye döneceğiz ama tüm hatıralar çöpe gitmişti.
Rabbim niyet eden herkese, hayırlısı ile o mübarek topraklara şuurlu olarak gidip gelmeyi nasip etsin...
            M. Masum Hattatoğlu
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.