Bir profesörün anılarından...

A -
A +
 “Hastalık, dert varsa çare de vardı. Bir gün sağ ökçemin altında derinden bir acı geliyor...”   Ben doğuda da görev yaptım. Ancak biz köyümüzde, doğunun en geri kalmış yerlerinden elli sene geride yaşardık. Bunun yanında çaresizlikler hayata katkı sağlardı. Mesela hiç ilaç falan bilmezdik. Ortaokulun birinci sınıfına gidecektim. İhtiyar, midesinden hasta bir Mehmet Amca vardı. Bana yirmi kuruş verdi ve “geleceğinde soda getir” dedi. Düşünün, ben 40 kilometre yolu yürüyüp Ermenek’e gideceğim orada üç ay bulunacağım. Üç ayın sonunda yarıyıl tatilinde soda getireceğim. Tabii zaman geçti. Ben gelinceye kadar o amca vefat etti... İşte köyden taşıdığım nişanlardan biri sol kaşımın üzerindeki yaradır. İlkokul ikinci sınıfta okurken ceviz ağacından düştüm. Kaşıma taş geçmiş, yara da derin. İki bileğim çıkmış. Ne yapabilirsiniz? Köyün imkânları ile tedavi imkânsız gibi. İşte o zaman annem tuzlu saf tereyağında iki üç yumurtayı pişirdi soğumaya yüz tutunca ılık vaziyette yaraya kapatıp başıma sardı. Artık bizim yara bir hafta on gün sonra açıldı. Nasır eti bağladı ve gitgide iyileşti. Öyle doktora gidecek, dikiş atılacak gibi düşünceler yoktu. Ellerimi de kırıkçı çıkıkçı sardı, onlar da iyileşti... Hastalık, dert varsa çare de vardı. Bir gün sağ ökçemin altında derinden bir acı geliyor. Diken batar falan gibi bir sızı var. İltihap olacak olgunlaşacak, cerahat çıkacak siz de kurtulacaksınız. Ama bu, günler sürer... Benim topalladığımı gören yaşlı bir hanım “kuzum sende taşdöğeneği mi var?” diye sordu. Ben de “öyle, evet” diye cevap verdim. Bana “git bir kabarcık bitkisi bul kökünü çıkar, döv ve sar, bir şeyin kalmaz” dedi... Ben o hanımın dediği gibi kabarcık kökünü çıkarıp dövdüm ve sardım. Sonra da yattım. Yattığımda öğle yeni oluyordu. O bitki kökünün tesiri ile ikindi sonuna kadar uyumuşum. Kalktığımda ayağımdaki yaranın olgunlaşıp, cerahatin aktığını gördüm. Böylece dertten kurtuldum. O ağır uykuyu da sardığım kök getirdi. Biz hep böyle büyüdük... Karnımız ağrıyınca kekik veya eğir yerdik. Küçük çocuklar hastalanıp soğukladıkları zaman, acı yavşan suyunu ağızlarına sıkarlardı. Çocuğun gözü çapaklansa, kadın, memesinden çapaklı gözlere süt sağardı. Dert varsa, çare de vardı. Ama hep tabiî, doğal yaşardık. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.