“Aklım almıyor bu anlattıklarını...”

A -
A +
Millet fakirlikten, açlıktan çaresizlikten inliyordu. Ot-kök yiyorduk ölmemek için...”
 
 
İhtiyar ninem yıllardır içinde sakladığı sırrını anlatmaya başlamıştı. Heyecanla sözünün devamını dinliyordum:
“Yazı-kaderde varmış, biz Yusuf Deden ile evlendik.
- Dedem; demek ki kaçırılacak biri değilmiş!
- Öyledir! Herkes sever, sayardı. Takva ehli, fehimli (anlayışlı) biriydi. Evliliğimiz ilk senesinde; Rusların Erzurum ve kazalarından çekildiğini, isteyen ailelerin köylerine geri dönebileceklerini duyduk.
- Bu habere ne kadar sevinmişsinizdir, kim bilir ninem?
- Sevindik sevinmesine de… Ailemiz karar vermede zorlandı… Deden tarafı gitmekten yanaydı, babam ve kardeşlerim bir daha o acıları, sıkıntıları yaşamak istemiyordu.
Korkulan oldu ve ailemiz "gidenler" ve "kalanlar" diye ikiye bölündü. Bazı köylülerimizle birlikte deden ve biz elimizde, avucumuzda ne varsa topladık, geri dönüş kervanına katıldık. Yol uzun, oldukça yorucu ve her taraf kurt kuş, eşkıya doluydu… Açlık bir yana gece ayaz, gündüz güneş perişan ediyordu kafilemizi. Millet fakirlikten, açlıktan çaresizlikten inliyordu. Ot-kök yiyorduk ölmemek için. 
Tahminen Tokat ile Erzincan arasında yüksek dağların sıralandığı bir yere gelmiştik. Kızgın güneş, bozkıra kocaman bir ateş topu gibi çöreklenmişti. Kuşluğa doğru sıcaklık şiddetini artırdı, ortalık sanki alev almış yanıyordu. Gonca iken solmuş gelin-güvey otları, kuşekmekleri, kuzukulakları, bögürkânlar (böğürtlen)... Atlarımız, öküzlerimiz yürüyen iskelet gibiydiler. Hayvanlarımız öyleydi de biz değil miydik? Bütün insanlar zayıflıktan mecalsizdi. Hatta yaban hayvanları bile semiz değildi! Sanki büyük bir beddua almıştı bütün âlem! Evelikler (efelik), ebekümeçleri, yemlikler çoktan kurumuşlardı. Bir deri bir kemik tavşanlar, tarla sıçanları, kirpiler, kurumuş tıstan böcekleri; inecek bir gölge, girecek bir delik arıyorlardı. Kanları sanki buhar olup uçmuş serçeler, ateşler içinde yanan toprağa düşüyor, hafif debelenmenin ardından ölüyorlardı.
- Aklım almıyor bu anlattıklarını nineciğim!
- Çoğu şeyi daha anlatmıyorum a evladım! Yamayan bilmez, Allah yaşatmasın…
- Çok acı bu ya…
- Tam yerini hatırlamıyorum, birkaç günlük piyade (yaya) yolculuğundan sonra bir dağın tepesine yakın düzlüğünde geceledik. Yatsı namazlarımızı kılmış, ateşler yakmış etrafında toplanmıştık. Bir de ne göreyim; sayısını bilemediğimiz atlılar “davranmayın” diye bağırarak çevremizi sardı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.