O ağladı ben taş kesildim!..

A -
A +
“O gün yüzbaşımıza teşekkür ederken Osmanlıya minnet borcumuzu da idrak etmiştik...”
 
Köyümüzden yetişmiş diplomattı. Hepimiz “Yunus Ağa’nın oğlu” derken duygulanıyorduk... Artık pek gelmiyordu köye, gelemiyordu...
Bir gün köyde muhtarın kapı kapı dolaştığını köylüyü köy meydanına topladığını duyduk... Acaba ne vardı?.. Birer ikişer yığıldık meydana... Omuzunda yıldızlar üniformalı bir subay vardı.
Yunus Ağa'nın oğluydu bu. Heyecanlandık. Sanki seçim kampanyası gibi yüksek bir yere çıkmıştı: “Büyüklerim! Arkadaşlarım! Sevgili kardeşlerim” derken sesi titriyordu:
-Size, Cezayir Ataşeliğimde yaşadığım bir hatıramı anlatacağım!.. 
Cezayir sokaklarında dolaştığım bir gündü. Bir ara bana doğru gelen seksenli yaşlarda bembeyaz sakallı, iki büklüm bir ihtiyar dikkatimi çekti. Baktım adam bana geliyordu. Birden baktım ihtiyar saygı ile durdu: "Efendi, müsaade ederseniz elinizi öpebilir miyim?" dedi. Şaşırdım. “Ne demek estağfurullah” dedim. “Siz babamdan yaşlısınız, ben sizin elinizi öpeyim.”
Duygulandı: “Siz benim elimi yaşıma hürmeten öpmek istiyorsunuz. Allah razı olsun! Ama benim elinizi öpmek isteğim başkadır."
Kırışmış göz pınarlarından aşağı süzülen iki damla yaş ile devam etti konuşmasına:
-Ben, sizin elinizi öperken, sizin şahsınızda Osmanlının elini öpmüş olacağım…
Ben şaşkın haldeyken o sarılıp elimi öptü ve hasretle hıçkırıkla huzurumdan ayrıldı.
Taş kesildim... Bu Osmanlı nasıl bir devletti ki bunca sene sonra hem de Afrika’nın bir ucunda bu derece özlemle anılıyordu? Bize Osmanlıyı çağın gerisinde köhne bir devlet olarak öğretmemişler miydi?!. Bu öğrendiklerimle, gördüğüm hiç birbirine benzemiyordu? 
"Evet! Bu Osmanlı sevgisinin sebebini araştırmalıydım, mutlaka öğrenmeliyim…
Artık gecem gündüzüm Osmanlıyı anlamak için geçmeye başlamıştı. Bulduğum her kitabı okuyor, gördüğüm her bilge kişiye soruyordum... Ve inanın sonunda anladım ki; Osmanlı yüce dinimizin en ufak emrini dahi, sosyal hayata uygulamış, üstelik Ehl-i sünnet itikadına sımsıkı yapışmış asil bir milletmiş. Büyüklüğü oradan geliyormuş...
Şimdi, sizlerden bir arzum vardır: Bizler böyle asil bir milletin evlatları olarak, onlara lâyık ne iş yapıyoruz? İbadetimiz mi düzgün? Çalışkanlığımız mı var? Kahve köşelerinde mi pinekleyeceğiz hep!.."
Ve anlattı saatlerce... Hepimiz gözyaşlarımızı tutamıyorduk... İşte, şimdi o gün köyde büyük küçük herkes namaza başladı. Herkes o gün yüzbaşımıza teşekkür ederken Osmanlıya minnet borcumuz olduğunu idrak etmiştik...
            H.S.-Yozgat
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.