Abonemin, gönül alması...

A -
A +
“Bizim vazifemiz size gazeteyi yedide getirebilmenin yollarını aramak ve bulmak...”   Dağıtıcılık günlerimde yaşadığım enteresan ve ibretlik hatıralarımı paylaşmaya devam ediyorum. Beni kapıdan kovan gazete abonemi hem daha fazla öfkelendirmemeliydim, hem sopadan kurtulmalıydım… Son iki gazetem vardı. Onları vermek için oradan ayrıldım. Yürürken düşündüm abonem 07.00’de de ister, sekizde de ister, bizim vazifemiz ona gazeteyi getirmektir. Yapmamalıydım, karşılık vermemeliydim. Yapmadığın bir tavırdan dolayı abonemi hem kızdırmış hem de kendimi suçlu göstermiştim. Yapmam gereken hiç vakit kaybetmeden, bağırması dinmeden tekrar çay ocağına girdim. Baktım yaşlı amcalar onu sakinleştirmeye çalışıyor ama ne kadar kızdırmışım ki iki eliyle yakamdan tuttuğu gibi havaya kaldırdı... Güçlü kuvvetli biriydi. Bizi fırlatıp atsa 9 metre atacak gibiydi. Onun kadar bağırmasak da ona yakın bağırarak ona yakın ses tonunda “Gazetemizi 07.00'de de isteyebilirsiniz bizim vazifemiz size gazeteyi yedide getirebilmenin yollarını aramak. Az önceki kapı çarpması pencereden olmuş olabilir. Her neden olursa olsun bizim sizin mekânınızda bu şekilde davranmamız gerekiyor... Yaptığım bu davranışımdan dolayı sizden ve oturan yaşlı amcalardan özür dilerim. Siz bağırabilirsiniz. Bizim size karşılık vermememiz gerekiyor, hakkınızı helal ediniz Efendim” diyerek oradan ayrıldım. Bizde üzülmek kızmak olmaz kızamayız... Ertesi gün koşturmamız sabah erkenden başlamıştı. Her ne kadar bizi asıp silkelese de abonem “gazete getirme, istemiyorum” dese de bizim koşturmamızda değişiklik olmaz. Çünkü yaşantımızda hayatımızda hep koşturmak vardı. Dağıtımın sonunda vereceğim 2 gazete ile aboneme giderken şöyle göz ucuyla baktım. Çay ocağına hafiften göz gezdirdim. Kapının hemen yanındaydı abonem. İlgilenmedim. Bu sefer dayılık bizdeydi. Bir sonraki abonenin gazetesini vermek için hızlı adımlarla oradan geçtim. Dönüşümde de yine aynı kararlılıkla son gazetemi vermek için bu sefer çay ocağına biraz yakınından geçerek gidecektim. Baktım ki arkamdan tekrar bağırdı; “Bu bağırışım kızgınlık bağırışı değildi. İçten gelen bir sevgi muhabbet seslenişiydi gazeteci, bizim gazeteyi unuttun” dedi. Beni koltuğuna oturmaya davet etti. “Buraya kimse oturamazdı. Sen oturacaksın” dedi. “İtiraz istemiyorum” dedi. “Efendim biz de bugüne kadar hiç kimsenin makamında hiçbir kimsenin koltuğuna oturmadık” dedim. Ancak masanızın önündeki koltuğuna oturayım müsaade edersen” dedim. Bana çay ikram etti. Gönlümü aldı...            Rumuz: "Temn-e İbrahim"-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.