“Kolayı var efendim...”

A -
A +
Meseleyi gelip arz ettiğimde “kitaba bakalım" buyurup aynı kitabın aynı sayfasını açmazlar mı?
 
Ben, namaza çok düşkün bir insanım... İzmir'de stajda iken bir gün gemi ile Marmara'ya açıldık. Ben de daha o zamanlar toy bir delikanlıyım; fıkıh konusunda eksiklerim var.
Gemiye bindik ama “Seferî miyim? Namazları nasıl kılacağım?” falan diye iyice kafam karıştı.
Bir türlü işin içinden çıkamadım ve bu sıkıntı içinde bir kenarda uyuyakalmışım. Rüyamda Hocamı "rahmetullahi aleyh" gördüm. Heyecanla:
“Efendim, durum bu. Ben şimdi ne yapacağım?" diye sordum.
Mübarek Hocam, “kolayı var efendim, kitaba bakalım" dedi ve Dürr-i Yekta isimli eserin 85. sayfasını açarak meseleyi izah etti.
Ben de uyanır uyanmaz meseleyi öğrenmiş olarak, ibadetlerimi yaptım...
            ***
Dönüşte soluğu yanında aldım. Meseleyi “seferîlik” diye yine kendilerine arz ettiğimde; “kolayı var efendim, kitaba bakalım" buyurup aynı kitabın aynı sayfasını açmazlar mı?
Gayriihtiyari ben gülümsemişim. Mübarek Hocam "Niçin gülümsediniz?" diye sorunca, ben de rüyayı olduğu gibi anlattım. Mübarek, biraz da yüzü kızararak;
"O bizden değil efendim, sizin ihlâsınızdandır" diyerek konuyu kapattılar.
Yine bir gün buyurdu ki:
“Kardeşim, Allahü teâlâ bir mümine şu dört şeyi vermiş ise, ona her şeyi vermiştir. Birincisi, insan olarak yarattı. İkincisi ümmet-i Muhammed’den eyledi. Sonra Ehl-i sünnet ve’l cemaat fırkasından yarattı. Sonra Allahü teâlâ sevgili bir dostunu ona da tanıtır. Çünkü vermek istemese idi, istek vermezdi.
            ***
Yine bir gün birkaç arkadaş eve geldi, Fatih’teyiz. Mübarek Hocam kalktılar. Çarşamba günüydü. Açtılar camı ve buyurdular ki: “Bakın kardeşim, bu insanları ben görüyorum, onlar da beni görüyorlar. Bunlardan beni kim tanıyor? Sadece geçiyorlar. Ama siz ta Anadolu'dan gelmişsiniz. Tanımasanız burada ne işiniz var? Tanımanın kıymetini bilin, kardeşim. Çünkü Cenab-ı Hak dilemeseydi, beni size tanıtmazdı. Bunun gibi kalbiniz Rabbim tarafından sevilmeseydi, seçilmeseydi bu büyükleri tanımak nasip olmazdı. Onun için bu nimet elden gitmesin. Bu nimetin elinizde kalması için yapacağınız tek şart var. O da birbirinizi sevmenizdir. Çünkü Rabbim, müminin kalbi kırıldığı zaman, kırılır. Allah muhafaza etsin. Âmin. Çünkü müminin kalbi kırıldığı zaman Kâbe yıkılmış gibi günaha girer...”
             Nurullah Yıldız
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.