“Neydim ne oldum, ne olacağım!..”

A -
A +
"Dayım durup durup bunu sayıklıyordu: “Ben bu hâllere düşecek adam mıydım Allah’ım...”   Durup durup “ben bu hâllere düşecek miydim Allah’ım?” diyor sonra söylediğine de pişman olmuş gibi “emrine şükür Rabbim” diyerek gözlerinden süzülen yaşları siliyordu...  Dayımdan söz ediyorum… Şu anda Maltepe’de bir bakımevinde ve yoğun bakımda yatmakta olan seksen yaşın üzerindeki dayımdan… Dayım ki memlekette parmakla gösterilen bir eşraftandı… Babası da hafızdı, kendisi de hafızdı… Sözüne güvenilen, herkesin itibar ettiği hatırlı bir insandı… İlçenin önemli camisinde de imamlık yapıyordu… Dayımın memlekette on bir daireli bir binası vardı… Altında da 350-400 metrekarelik bir dükkân… Dükkânın tefrişatı için emekli olmak istediğini duyan cemaat ve mahalleli “o gitmesin” diye aralarında para toplayıp bu geri kalan ihtiyacı gidermişlerdi…  Böyle sevilen sayılan bir insandı… Hani derler ya, “neydim ne oldum ne olacağım?” Dayım bu binanın altındaki dükkânı, işletmesi için torununa verdi… Torunu da o zaman için gençlere cazip gelen internet kafe olarak çalıştırmaya başladı… Derken yine o zamanlar herkes tarafından rağbet gören bir gelişme olarak bu binanın olduğu yeri kız yurdu yapmaya karar verdi torunu. Üzerinde beş kuruş parası da yoktu üstelik… Ama dedesi var ya… Dedesinin daireleri var ya… Dedesini, yani dayımı ikna ederek gitti bankadan emekli maaşını da bloke ederek kredi çekti. Tamam sahtekâr, kötü niyetli değildi ama ticareti de bilmiyordu işletmeyi de… Bir işi yapmak için sadece para yetmiyordu işte… Ne işinde başarılı oldu, ne alınan krediyi ödeyebildi… Borç üstüne borç birikince memlekette duramaz hâle geldi… Ama çıkış yolu vardı kendince… Çünkü dedesinden aldığı vekâletnamelerle dükkânı ve daireleri sattı birer birer… Sonra dedesine dedi ki: “Haydi dede Antalya’ya gidiyoruz...” Dedesi torununun peşinde yel önündeki yaprak gibi savruluyordu… “Ne işim var bu yaştan sonra oralarda” dese de kalacak yeri, alacak bir geliri kalmadığı için düştü torununun peşine gitti Antalya’ya… Bu aynı zamanda dayımın hayatındaki sefilliği ve ilk adımı oluyordu. Onca malı mülkü batıran torun, Antalya’da ne yapacaktı ki? Çok geçmeden orada da iflas bayrağını çekti… Öyle ki dedesi bile kendisine yok olmuştu… Aradı bir gün Antalya’dan babasını… “Baba, benden buraya kadar… Ya gelip dedemi al yanına götür ya da ben kapıya bırakıyorum!..” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.