“Maveraünnehir ne demek?”

A -
A +
“Aral Gölü'ne dökülen iki büyük nehir var; güneydeki Ceyhun, kuzeydeki Seyhun’dur...”
 
Seksen senedir, Türk milletinin tarihi ve medeniyeti üzerinde kültürel izolasyon var ve ne hikmetse bir türlü kaldırılamıyor. Gençlik, dilini, dinini, tarihini doğru öğrenemiyor... Üniversite talebelerine bir konferansta “Dünyada en büyük sosyal hâdiselerden biri, Türklerin Müslüman olmasıdır. Türkler Müslüman olduktan sonra, Maveraünnehir’de büyük İslam âlimleri yetişti” diyerek gençlere “Maveraünnehir ne demektir?” diye sordum, cevap yoktu!..
Maveraünnehir Orta Asya'dadır. Kadim Türk yurdudur. Aral Gölü'ne dökülen iki büyük nehir var; güneydeki Ceyhun, kuzeydeki Seyhun’dur. Bu iki nehir arasına Maveraünnehir denir. Buradaki Buhara, Semerkant, Taşkent, Türk-İslam medeniyetinin merkezleriydi. Silsile-i Aliyye denilen evliyanın çoğu buradadır.
Osman Yüksel Serdengeçti “Ağıt” şiirinde, esir Türk yurtlarının hasretini: “Ceyhun gibi Seyhun gibi çağlarım/Nerde benim Ural Altay dağlarım?” diyerek dile getiriyordu...
Türkistan’dan sonra İslamiyet'in inkişafı Osmanlılarda oldu. Pek çok kıymetli kitaplar yazıldı. Süleymaniye Kütüphanesinde on binlerce kıymetli yazma eser bunun şahididir. Ne yazık ki gençlerimiz bunları okuyamaz, anlayamaz...
“İstanbul, Bağdat, Şam, Hakkâri birer ilim irfan merkeziydi. Fıkıh ve tasavvuf meselelerinde ‘Hakkâri ulemasının re’yi, yani “fikri” diye bir tabir vardı.” Bir öğrenci “Efendim, başka yerler yok muydu da Osmanlılar, Türkiye'nin en ücra köşesinde, dağların başında medreseler kurmuşlar?” dedi.
“Siz coğrafyamızı bugünkü sınırlarımıza göre düşünüyorsunuz. Osmanlı zamanında Bağdat bizim şehrimizdi. Hakkâri oranın yaylasıydı. Hakkâri’den, Mardin’den insanlar, daha çok Bağdat'a giderlerdi. ‘Ana gibi yâr Bağdat gibi diyar olmaz’ Türk atasözü hâlâ yaşamaktadır... Arif Nihat Asya ‘Fırat niçin, Dicle niçin benden çıkar, bana dökülmez!’ derken neyi kastediyordu, bunu da bilen çıkmadı…”
Anadolu'dan çıkan Fırat ve Dicle nehirleri, Türkiye'yi terk ettikten sonra "Şatt’ül-Arap" adıyla birleşir ve Basra’da denize dökülür. Yani Fırat ve Dicle’nin birleştiği yerde Şattü’l Arap adını alır ve Basra Körfezi’ne dökülene kadar bu nehrin adıdır. “Şatt” büyük nehir demektir.
Bunun için şair, bu iki nehrin birleştiği toprakların da bir zamanlar bizim olduğunu hüzünle dile getiriyor… Büyük İslam âlimi Hasan-ı Basrî hazretlerinin türbesi de Basra’dadır.
Necip Fazıl da Sakarya Şiiri'nde âdeta Sakarya Nehri ile dertleşirken “Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna!” diyerek Osmanlı coğrafyasının sınırlarını hatırlatıyordu...
         Numan Aydoğan Ünal-Beylikdüzü
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.