Taşın ağladığı Türk beldesi; Kırım

A -
A +
 “Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin 'Ağıt' şiirindeki mısralar hayalimde canlandı...”   Kırım, bugün Rusya tarafından ilhak edilen, Karadeniz’in kıyısındaki Sinop ilimizin tam karşı tarafına denk gelen bir Türk beldesi. Ruslar 1944 senesinde burada da taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmadı. Oralarda insanlar huzur içerisinde yaşıyor, hiç kimseye karışmıyordu. Ne var ki stratejik bir bölge olduğu için Tatarlar sürgüne mecbur edildi. Kimisi gittikleri yerde, kimisi yollarda, tren vagonlarında acı bir şekilde can verdi. Bu hususta çok kitap okudum. Rusların Türk yurtlarında yaptığı zulüm ve işkenceler hep damarımı kabartmış, orada yaşananları hayal ettikçe büyük üzüntü duyuyordum. Kırım’ı da çok merak ediyordum. Kıymetli bir dostumla ilhak edilmeden önce bu beldeye seyahat ettik. Gördüğüm manzara karşısında, nutkum tutuldu. Camiler ahır, minareler yıkık, mezar taşları ayaklar altında. Birden merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin 'Ağıt' şiirindeki şu sözler hayalimde canlandı: “Koskoca bir âlem göçmüş yıkılmış/Türbelerin, camilerin yakılmış/Meydanlara kara putlar dikilmiş/Buhara der, Semerkant der ağlarım/Nerde benim Ural-Altay dağlarım.” Evet Ruslar soydaşlarımızı o topraklarda 150 yıldır yok etmeye çalıştı. Büsbütün yok etmeyince içleri rahat etmeyecekti. Kırım-Akmescit’te ikamet eden dostum; “Bu gördüğün, yıkılmış, yakılmış camileri minarelerini bu hâle hep gözü dönmüş Ruslar getirdi. Diğer Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi bizi de parçalamak için, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Karakalpak olarak ayırt etti. Oysa biz özbeöz Tatar yani; Türk’üz” diyordu. Ben de; “Ruslar hep bu yola başvurmuştur. Deniz parçalanır mı? Bunu sen de adın gibi biliyorsun ki biz Türk’üz. Sen burada ayı, güneşi görüyor musun?” dedim, “evet” dedi. “Ben de İstanbul’dan görüyorum. O hâlde bir ve beraberiz” dedim. Gözlerinin içi gülüyordu... Bizi, Kırım'ın meşhur yeri, alnında bir tarih kazılı olan Bahçesaray ve Kırımlı yazar Cengiz Dağcı’nın doğduğu Yalta’ya götürüyordu. Yol boyunca basık evler, kerpiçten yapılmış kulübeler hep dikkatimizi çekiyordu. Dayanamayıp sordum; “Ali bu tür yerler bizde tavuk kümesi olarak yapılır, sizde ne maksatla yapılmış?” Biraz sonra içimi acıtan, öfkemi arttıran şu cevaba muhatap kaldım: “Sürgün edilerek, yıllar sonra vatanına dönenlerin başını sokmak için yaptığı evler. Onların gözünde oralar saray...” Evet, Ali haklıydı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.