"Ecdadıma hiç küfrettirmedim!.."

A -
A +
“Kendisine tövbe-i Nasuh yaptırdım. Kelime-i şehadeti ikrar ettik. Ben söyledim o tekrar etti...”   Gerçekten de hepimiz biliyorduk ki babamın ciğerleri artık bitmişti. O kadar ki su yerine neredeyse alkol alırdı... Yarı ömrü yatakta, yarı ömrü hastane köşelerinde geçti. Hep üzüldüm babam için... Çünkü dediğim gibi o varken bile onsuz büyüdük biz. İnşaatlarda yetiştim ben. Çalıştım çabaladım. Ekmeğimi taştan çıkardım. Çok şükür babamın aksine, ağzıma bir damlası girmedi alkolün... Namaz kılmayı da mahalle camisinin imamından öğrendim. Artık yaşlanmış ve tükenmişti babam. Hastaneye yatırsak da sonuç şifa gözükmüyordu. "Alın götürün" diyorlardı. Hastanede ölünce rapor filan çok zahmetli süreç oluyormuş. Eve götürmek istersiniz diye çağırmışlar. Zavallı annem ve kız kardeşimle birlikte vardık. İki kişilik hasta odasında cansız gibi yatıyordu babam... Kimseyi bilmez hâldeydi. Sadece bir kuru soluk... Ne de olsa babamdı. Gözlerim doldu geldi. Ölümü soluyan soluk çehresine bakarak iç geçirdim: "Hey koca Hüseyin Aga hey... Geldin gidiyorsun şu dünyadan... Dünyan hadi neyse de ahiretin ne olacak?" Tam o sırada diğer yataktaki hasta sanki bana cevap verir gibi dedi ki: -Hastanın yakını mısınız? -Oğluyum. -Merak etmeyin... Dün gece ona bütün dini vazifeleri yaptırdım. -Nasıl yani? -Ben müezzinim. Kendisine tövbe-i nasuh yaptırdım. Kelime-i şehadeti ikrar ettirdim. Ben söyledim o tekrar etti. Ben söyledim o tekrar etti. Son sözü de Kelime-i şehadet oldu. Bir daha da ağzından dünya kelamı çıkmadı. Gönül rahatlığıyla alın götürün babanızı... Öyle bir tuhaf oldum ki anlatamam. Hastanın ellerine kapandım. "Hocam Allah senden razı olsun. Seni Allah gönderdi?" -İki gece önce yatırdılar beni de bu odaya. Babanız sülalesine çok düşkün olmalı. "Ecdadıma hiç küfrettirmedim" dedi bana sürekli. Bir kez daha şaşırıyordum. Çünkü babam sülalesine hiç düşkün değildi. Ama o ayyaş babam, ne zaman biri Osmanlıya bir laf edecek olsa deliye döner karşıdakinin lafını ağzına tıkardı evet... Hikmetinden sual olunmaz Rabbim... "Ecdat" derken bunu mu söylüyordu acaba? O hocaya çok teşekkür ederek babamızı eve getirdik. Zaten artık son anlarıydı. Sabaha doğru da o tövbe üzere vefat etti. Biz, ailesi dâhil "ayyaş" diye kimsenin dönüp yüzüne bakmadığı babam, o ölüm zamanı, o müezzine denk gelmişti. Bu, hiç tesadüf olabilir mi?              Rumuz: "Affet Baba"-Manisa
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.