Eski İstanbullular...

A -
A +
“Eski İstanbulluların hemen hepsi malın iyisinden pazar alışverişinden anlardı...”
 
Eski İstanbullular alışverişten anlardı. Rahmetli pederim özellikle Kadıköy ve Beşiktaş çarşılarını gezmekten müthiş keyif alırdı. Önce pazarı dolanır, ne nerede görür, iyi olanı belirlerdi kendince. Kıvırcık salata veya marul alırken ortasından sıkar, göbeğinin sertliğini kontrol ederdi.
-Marul ve kıvırcık Yedikule bostanlarından olmalı, derdi. Salatalık kokulu ve Çengelköy… Domates, biber, patlıcan, kabak Cevizli, Kartal, Tuzla hattından gelmeliydi ona göre. Ki şimdi o verimli tarlaların, bahçelerin üzerine kurulu semtte oturuyorum...
“Alibeyköy mısırının dişleri düzgün, tadı şekerli olur” diye neşelenirdi. Dış koçanı sıyırır bakar, “ver on tane” derdi mısırcıya. Enginarların adresi “Bayrampaşa deresi kenarı” derdi. “Ortası çay tabağı kadar olmalı” diye tuttururdu...
Karpuzların 'tınng' etmesi neyi anlatırsa, kavunların dibinin yumuşak olması da oydu onun nazarında. “Dibini koklamak ise başka marifettir” diye anlatırdı.
İdealtepe’de salatalık, Dereseki’de fasulye, Şişli-Mecidiyeköy’de dut, çilek; Tuzla’da bamya, Erenköy’de üzüm, Arnavutköy’de çilek, Çekmece’de domates, Darıca’da enginar, Gümüşsuyu’nda bakla, Kartal’da pırasa; Kemerburgaz’da patlıcan, Kavak’ta incir, Vaniköy’de vişne, Can erik, Ayazpaşa’da dut tarla ve bahçeleri... Eski insanların hafızalarında yer etmişti demek. Bildikleri her şeyi çocuklarına anlatan bir nesille büyümekten olsa gerek, küçük dimağımda kalmış olan başka bilgiler de var.
Beykoz’daki dalyanlardan kalkan balıkları ile meydandaki paça çorbası örneğin. Ağzı kulaklarında otururdu, paça çorbacısının mermer masasına, rahmetli.
Kocaman kazanlarda kaynayan mısırlar, Beykoz büyük çayırın geleneksel temaşasıydı. Sarıyer Börekçisi'nin müdavimi değildik ama bilirdik ününü. Sütlüce’deki mezbahadan sakatat olarak aldığı uykuluklara özel ilgisi vardı babam ve arkadaşlarının.
Dolapdere’de işkembe çorbası, Alibeyköy’de sucuk, Kanlıca’da yoğurt, Vefa’da boza dinlediklerimizdi. Sultanahmet’te köfte, Bebek’te badem ezmesi sohbetlerinde sıkça duyduklarımdı.
Pazar gezmeleri alışverişten çok bir seçkin promenad (gezinti) haftalık bir ritüel gibiydi o zamanlar. Seçmeye alışkın olduklarından, ürünlerin neyine ve neresine bakacaklarını bilirlerdi... Dedim ya, eski İstanbulluların hemen hepsi malın iyisinden anlardı... Şimdi kim kimin veya neyin neresine bakacağını bilmiyor. Hoş, İstanbul'da bir şey yetiştiği de kalmadı ya!..
          Hakan Kınay
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.