Bizde “şikâyet etmek” yoktu

A -
A +
“Her engeli kendi gücümüzle aşmayı, her sıkıntıyı kendi yeteneğimizle çözmeyi öğrendik...”   Çocukluğu köyde oğlak ve keçi çobanlığıyla geçen Prof. Dr. Süleyman Bozdemir’in anısını okumaya devam ediyoruz: Çarıklar da fazla ömürlü olmazdı. Parçalanır, atılırdı. Kalırdık yine yalınayak. İlkokul ikinci ve üçüncü sınıfa geçtiğim yılın yazında davar çobanımız “Süllü Dayı” idi. Topal Hasan Dayı'nın oğlu sınıf arkadaşım Mehmet Turan ile yaz aylarında yalınayak oğlak gütmek zorunda kaldığımı hatırlıyorum. Ayaklarımın altı tıpkı bir gön gibi olmuştu. Artık hiçbir şey hissetmez hâle gelmişti.” Yine bir sonbaharda dayısının oğlu Yusuf’la çıkar dağlara. Lastik bir pabucu vardır. Geceyi de dağlarda geçirirler. Havalar iyice soğumuştur. Âbisinin bir pardösüsü vardır. Onu örter, uyumadan önce üstüne, yorgan yerine. Ayakları açık kalır ama! Üşüdüğü için ateşe yakın yatar hep. Bir gece, farkına varmadan ayaklarını iyice sokar sıcak külün içine. Lastik pabuçlardan biri ateş alıp yanmaya başlamasın mı? Zor kurtarır; ayağını ve kendini yanmaktan. Sonuç mu? En az iki ay boyunca yarısı yanık bir lastik pabuçla çobanlık yapmak zorunda kalır. Kimsenin aklına bir çare gelmez. Kolay mı, en ucuzu bile olsa yeni bir pabuç almak?.. Çoban Profesörümüz, şöyle bitirmiş; bu hatırasını: “Ve ben hiç şikâyet ettiğimi hatırlamıyorum. Dikenler ayağıma batar, bastığı yerde iltihaplar oluşurdu çoğu zaman. Anam pise ve katran sürer, ya da pişmiş soğan sarar, iltihabı söktürmeye çalışırdı. İlaç mı bildiğimiz, bulduğumuz var? Şimdi düşünüyorum da, zamane çocuklarıyla kendimi kıyasladığımda, ne kadar da sabırlı, fedakâr ve uysal bir çocukmuşum!” Yoktu, birbirimizden farkımız, sevgili profesörüm! Annelerimiz, babalarımız nelere nelere katlanıyorlardı da şikâyet etmiyorlardı ki hiç. Dolayısıyla şikâyet etmeyi öğrenmedik; biz büyüklerimizden. Aynı yörenin insanı Prof. Dr. Osman Nuri Yıldırım da Harman Zamanı isimli eserinde benzer sıkıntılara değinmiş “Biz çocuklar, köyde kalan anne ve babalarımızın, yaylaya gelenlerle salatalık, erik, incir, üzüm göndermelerini dört gözle beklerdik. Aylarca yeşillik yemediğimizden, meyve ve sebzeye karşı olağanüstü bir açlık hissederdik” demiştir. Bizler aksine, karşılaştığımız her zorluğa katlanmayı, her engeli kendi gücümüzle aşmayı, her sıkıntıyı kendi yeteneğimizle çözmeyi öğrendik onlardan...          Hüseyin Erkan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.