İkimiz de heyecan içindeydik...

A -
A +
Soracaklarımı soracak, alacağım cevaplara göre de “olur" veya "olmaz” diyecektim...
 
Gülsuyu kokan temiz, loş ve dar bir avludan geçerken çok heyecanlıydım. İçimdeki ruh hâlimden olsa gerek; yürüdükçe uzuyor gibiydi koridor. Ben, yürüyorum, o tükenmiyor… Adımlarımı tutan mı vardı ne? Sanki hepten bitip yıkılacakmışım gibiydim. Tıpkı kalbim gibi apartman da bir daralıyor, bir genişliyor ama asla kısalmıyordu. Pek heyecanlıydım anlayacağınız... İlk defa göreceğim kızcağızı düşünerek girdiğim odanın tavanı yüksek, içerisi ferah olmasına rağmen, sıcaklık, buhar olup yüzüme vuruyordu… Saniyelerin seneler gibi geçeceği odada gezdi gözlerim… İki küçük pencereyi; eşyalarla uyumlu kadife perdeler süslüyordu... Bir köşede, zarif bir kitaplık vardı. Baktım Ehl-i sünnet âlimlerin yazdığı kitaplar dizili. Çok sevindim. El emeği, göz nuru dantel ve kanaviçe işlemelerin mahir bir elden çıktığı belliydi...
Kapıya yakın koltuğun kenarına ilişiverdim. Büyüklerimizin tavsiyesiyle; yuva kurmak için ilk defa bir kızla yüz yüze gelecek, soracaklarımı soracak, alacağım cevaplara göre de “olur" veya "olmaz” diyecektim. Mutlaka o da aynı his ve heyecanla, ayakları titreyerek içeri girecek, beni gördüğünde şoke olacaktı. Belki de “tam istediğim tip” deyip rahatlayacaktı, diye envaiçeşit düşünceler içindeydim ki, tepeden tırnağa pembeler içinde hanım hanımcık biri, kelebek hassasiyetiyle içeri süzülüverdi. Tepsiyi uzatırken, heyecanla soluduğunu duyuyordum. Başımı eğdim. Titreyen elimi fincana uzattım. Terden sırılsıklam olmuştum.
Bu seremoni, evleneceklerin en mühim merasimlerinden ilkiydi. Birbirimizi görmek, gözlerdeki en büyük heyecandı.
O da benden aşağı değildi ki hızla uzaklaştı, karşımadaki sandalyeye kuruluverdi. Gözleri önde, gelin gibi süzülüyordu. İkimizin de başı eğik, sadece dizlerimize bakıyorduk... Söze başlamamız lazımdı. "Ne deseydim acaba? Erkekliğe de toz konduramıyordum. Hafif boğazımı temizleyip başladım:
- İsmim Sedat, sizinki?
- İsmini öğrenmiştim. Sizin beni tanıdığınızı da… Yani size ait olanları biliyorum.
- Şey aslında ben de birazcık…
- Öyleyse başka şeylerden konuşalım. Mesele ben yeşilin her çeşidini, tabiatı çok severim. Anlayacağınız yeşile sevdalıyım. Böyle bir ortamda doğdum, büyüdüm.
- Merak etme Erzurum’a götürmem, dedim biraz mahcup.
- Ege, Aydın yeşilden bir cennet sanki diye cevap verdi.
- Erzurum da başı bulutlara değen dağlarımız lâle, sümbül, çiğdem tarlası gibi diye cevapladım.
Aslında mevzuyu değiştirmek istiyordum ama benden daha mahir birisiyle karşı karşıyaydım!.. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.