Ürkek âşıklar gibiydik...

A -
A +
Bir kebapçıda "cağ kebap" yedik. Erzurumlu olarak memleket lezzetini tattırmalıydım...     Evliliğimin tanışma gününden başladığım hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum... Hanım Annemizin; biri şarktan, diğeri garptan olan bizleri birbirimize yakıştırması, ne büyük bir nimetti. Daha ne istiyordum ki? Görücü usulü dedikleri o ilk günde, dizginlenemez heyecanlarımızın eşliğinde bir kahve içimi zamana okuduğumuz kitaplardan, sevdiğimiz hayvanlara kadar birçok mevzuyu sığdırırken, ikimiz de sevinç içinde vedalaştık... Kısa zamanda; karşılıklı beğendiğimizin haberleri geldi. “Hayırlı iş geciktirilmez” esası mucibince, ailelerimiz de işi hızlandırdı. Kısa zamanda nikâhlarımız kıyıldı. Biraz daha alışmıştık birbirimize... Bir gün sürpriz yapıp arabayla Marmara-1 evlerine götürdüm... Yolda havadan sudan değil de bilgiç gözükmek için ilmî meselelere girdim. Müstakbel hayat arkadaşım, meraklı gözlerle beni dinliyordu. - Kanadalı meşhur doktor William Osler, Montreal Tıp Fakültesini kazanmış. Fakat “iyi bir doktor olamayacağını” düşünüp üzülüyormuş. O düşüncelerle doktor olmuş. Bu sefer de “İnsanların dertlerine deva olamayacağının” endişesi sarmış. Ta ki tarihçi Thomas Carlyle'den okuduğu bir cümleye kadar. - Neymiş o cümle? - Onun hayatını değiştiren ve meşhur olmasını sağlayan cümle: "Hayatımızdaki en mühim işimiz; belirsizliği değil gözümüzün önünde ayan beyan duran şey için ne yapacağımıza karar vermektir...” - Hayal kurmayalım yani. - Hayal olsun ama hakikatleri de göz ardı etmeyelim… Yeni evli çiftler olarak keyfimize diyecek yoktu… Birbirimizi, güzel cümlelerle anlamaya, tanımaya devam ederken bir kebapçıda "cağ kebap" yedik. Eee, Erzurumlu olarak ilk memleket lezzetini tattırmam lazımdı. Siteye girince öğle namazlarımızı kıldık. Sonar hayranlıkla seyrettiği parkları dolaşmaya başladık. Burada evimizin olduğunu daha söylememiştim. Ürkek âşıklar gibi birbirimizi ve çevremizi tanıyorduk. Envaiçeşit ağaçlar, çiçekler bulunan sitede deniz tarafından esen rüzgâr, yanık kalbimizi ferahlatıyordu… İki katlı villaların, beş katlı evlerin, sekiz katlı apartmanların önlerinden geçtik. Yorgunluk, telaş, geç kalma aklımıza gelmiyordu. Çimenler ve kaldırımlar, yağmur sonrası toprak kokusu; gül, yasemin, ıhlamur, insanı kendinden geçiriyor âdeta mest ediyordu. Ama bakalım yeşile sevdalıyım diyen Özlem Hanım ne diyecekti? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.