“Ben değil o anlatsın!..”

A -
A +
 “Sokağa açılan küçük bir kapısı vardı. Başımızı eğerek girebiliyorduk içeri."     Okumak için İstanbul’a geldiğimde yaşadıklarımı anlatmaya bugün de devam ediyorum... Benden çok önce çalışmaya gelmiş olan ilkokul arkadaşım, yıllar sonra İstanbul-Çapa Eğitim Enstitüsü’ne sözlüye çağrıldığımı ve on gün otelde kalacağımı öğrenince demişti ki: -O güne kadar niçin otele para veriyorsun ki, biz, Âdil Ergüven’le birlikte kalıyoruz. Bir apartmanın altında depo gibi bir odada… Gel, gör. Eğer “küçüktür, karanlıktır, rutubetlidir" demezsen, misafirim ol, demesin mi? O sert görünüşlü, uzun boylu ve yakışıklı cüssenin içinde, böylesine bir yürek de taşır; benim sınıf arkadaşım. Aynı mahalleden komşum Âdil’in birlikte kaldıkları bu yeri ben kim oluyorum da beğenmiyorum? Üstelik Âdil köye gitmiş üç gün önce. Ailesini özlemiş. İki hafta sonra dönecekmiş. Yani onun yatağı müsait. Fatih’in Vefa semtinde idi; arkadaşımın akşamdan akşama kaldığı yer. Sokağa açılan küçük bir kapısı vardı. Başımızı eğerek girebiliyorduk içeri. Depo olarak düşünülmüş sanırım. Penceresi bile yoktu. Yan yana iki ranza vardı içeride. Elektrik vardı ama su, lavabo ve tuvalet yoktu. Dolap, masa, sandalye koyacak yer de yok… Ceket, pantolon, gömlek, duvardaki çivilere asılıyordu. İyi ki, yakında bir cami ve onun bir tuvaleti vardı. Ya olmasaydı…   Okul açılıncaya kadar bir hafta yatıp kalktığım o depo hakkında ne yazsam, abarttım sanırsınız. O nedenle sözü sevgili arkadaşım Şerafettin’e bırakayım ben: “Sekiz yıl işportacılık yaptım. Hayatımız zabıtayla boğuşmakla geçerdi. On-on iki civarında hemşehri, Süleymaniye’deki bir bekâr odasında kalırdık. Yattığımız yatakların rengi kirden belli olmazdı. Yıkama imkânımız olmadığı için aylarca aynı yorgan ve çarşafla yatar, sonra bunları atıp yaz sonlarında köyden dönerken yenilerini getirirdik.” O sabırlı, o cefakâr ve çalışkan arkadaşımın bir de yüreğinde yanan kor ateş vardı… İçinde ukde kalmış arzu ve hayalleri: “Eskiden beri içimde hukuk okumak vardı. O yüzden sabahları işe giderken, beni gören insanlar, ‘hukuk talebesi olduğumu sansın’ diye yolumu uzatıp İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin önünden geçerdim. Çok zorlu günlerdi ama hayatı, hayatta kalmayı o yıllarda öğrendim. İktisadı, ticareti, dürüstlüğün ve sözün önemini öğrendim. Sonradan çok faydası oldu bu tecrübelerimin...” Hangi dalda olursa olsun, başarılı olanlar, kolay mı gelmiş sanırsınız siz, bulundukları yerlere?

        Hüseyin Erkan-İstanbul 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.