"Bunu herkese anlat!"

A -
A +
 “Bu hatırayı kime anlattıysam, ‘bunu herkese anlat’ dediği için size de anlatmak istedim...”
 
O gün akşam iş çıkışında “Mehmed Emin Tokadî Hazretlerini ziyaret edeyim” diye bir istek doğdu. Mesai çıkışı ziyaret niyetimize göre hareket ederken o vakit yaşı küçük evladımızın bilgisayardaki oyun sistemi ile ilgili ciddi bir problem yaşadığını söyleyen annesi acilen eve gelmemi talep etti.
Tabii bu durum, çocuk psikolojisinde haklı olarak hırçınlaşmaya da temayüllü bir vaziyet olduğundan “etrafına üzüntü de verebilir” endişesi ile bizim taksi tutarak eve doğru yola çıkmamıza sebep oldu.
Asıl anlatmak istediğim mevzu, tam da binmiş olduğum bu taksinin şoförü olan arkadaşla sohbete başladıktan sonra başlıyordu zaten. İstanbul'u bilenler söz konusu mesafeyi de az çok bilir...
İstikametimiz Sirkeci Meydanı'ndan Fatih Camii yanı idi. Sahil yolunda ilerlerken “Memleket neresi?” diye sordum. “Gümüşhane” dedi. “Peki hemşehriniz olan Ahmed Ziyâûddîn-i Gümüşhânevî Hazretlerini hiç ziyaret ettiniz mi?” dedim. “Duydum ama gitmek kısmet olmadı” derken taksicinin gözleri parladı. Büyük bir merak ve bir an önce kavuşmak istercesine heyecanla, “Siz Mehmed Emin Tokâdî Hazretlerinin kabrini biliyor musunuz, nerede?” diye sordu. Belli ki adını çok duymuş ziyaret etmeye niyetlenmişti ama bu konulardan mevzu açılmadığı için kimseye sormak aklına gelmiyordu. O ân kendimde öyle bir mahcubiyet hissetim ki “niyet edip de gitmedim” diye...
Tam da Haliç Caddesi'nden Fatih Camii'ne giden yokuştan çıkıyorken, bu şoför arkadaşın o yakarır şekilde “ne olur beni ona götürür müsün?” deyişi ile iç dünyamdaki hesaplaşmadan kurtulup, “hemen şuradan dön abiciğim, anlaşıldı mesaj çok net, hemen gidelim” dedim. Taksici dünden hazır hemen kırdı direksiyonu ve o mübarek zatın kabr-i şerifine vararak, ayak ucunda durduk.
Ben mahcup o mahzun ikimiz de Fatihalarımızı ve diğer bildiğimiz sureleri okuyup muazzez ruhlarına hediye ettik. “Onun hürmetine kabul buyur Ya Rabbi” diyerek duamı tamamladım. Fakat o da ne?
Bizim şoför arkadaş hıçkırıklara boğulmuş gibi hüngür hüngür ağlıyor! Ama nasıl… Gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalıyordu…
Anladım ki bu arkadaş, hasretini çektiği, Allahü teâlânın sevgili kulu olan ve İstanbul'un -sahibelerimizden sonra- üç büyük evliyasından biri olan Mehmed Emin Tokâdî Hazretlerinin feyzinden hisse kapmış ve huzurunda huzura ermişti. Onları baş başa bırakarak taksinin yanında, onu beklemeye başladım. Bakalım sonra ne olacaktı?.. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.