"Gülmeyin, doğru söylüyorum..."

A -
A +
“Daha evvel de hava meydanında bir görevli sormuş, cevabında kem küm etmiştim...”
 
 
Sene 2017. Günlerden 16 Nisan. Hani şu Cumhurbaşkanlığı sistemi halk oylamasının yapıldığı gün… Oy vermek için oy kullanılan sınıfa girmiş, zarfı sandığa atmış çıkıyordum. Gür sesli, 50'li yaşlarda bir seçim görevlisi cüretkâr bir ses tonuyla haykırdı:
"Doğum yeri Afganistan mı? Ne işin var memleketimizde?"
Efendim, şimdi, bu sual karşısında ne hissettiğimi eğer içinizde muhaceret (göç), gurbet veya yârdan, vatandan ve ahbaptan firkat (ayrılık) etmişliğiniz olup da aynı soru ile muhatap olmuşluğunuz varsa ancak hissedebilirsiniz.
“Men lem yezuk, lem yedri” (Tatmayan bilemez. Kim ki tatmamış, o, tadını bilemez...)
Yüzüm, tüm vücudumun her uzvumdan edebildiği kadar kan tedarik etti. Göğüs kafesimdeki kuş sökene kadar parmaklıkları zorlamakta karar kıldı. Gözümde şimşekler çaktı. Etrafı tozpembe görmeye başladım. Adama doğru titrek bir adım attım.
Daha evvel de hava meydanında bir görevli aynı suali sormuş, cevabında kem küm etmiştim.
Bu hâl benim kalbimde her gün uğraşıp da çözemediğim bir ukde bırakmıştı.
İyi tarafından bakalım. Hani deve, hazmedemediğini geviş getirir gibi beyin de çözemediği ukdeleri tekrar tekrar getirir durur ya… Aslında zihin aynı vaziyetin tekrarı hâlinde vereceği cevabı hazırlar böylece. Bu sebeple benim cevabım da çoktan hazırdı.
Hem de iyice ölçülüp biçilmiş bir şekilde. Bizim "diş kıran" tabir ettiğimiz türden bir cevap olmuştu.
Şöyle bir cevap: "Buralar bana dedemden miras kalmıştır."
Bir kahkaha tufanı patladı ki sormayın.
"Gülmeyin" dedim. Kahkahalardan aldığım cesaretle...
"Doğru söylüyorum" dedim ve ekledim:
- Bakın ben Türkmen’im. Türkmen’in dedesi Oğuz Han'a sormuşlar: "Türkmen’in yurdunun sınırı neresidir?" diye. Oğuz Han demiş ki: "Üstte mavi gök, altta yağız yerdir..."
Ortalık sessizliğe gark oldu. Bana öyle geldi ki artık meydan bana kalmıştı. Dilediğim gibi cevelan edebilirdim. Bütün gözler sanki "konuş Necip" der gibi bakıyordu. Tekrar etmekte fayda mülahaza ettim, (tekrar etmenin faydalı olacağını düşündüm)
"Üstte mavi gök, altta yağız yerdir" dedim ve ekledim:
-Gidebildiğim her yer ama her yer... Oğuz Kağan dedemin kavli ile... Yurttur, vatandır, memlekettir bana. Yeter ki mavi göğün altı, yağız yerin üstü olsun.
Bir süre daha sessizlik oldu… Sessizliği bozan yine ben:
-E tabii bulamak (tarhana çorbası) deliye kalınca olacak olan budur dedim.
            Necip Muzaffer
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.