Geçmiştim ya, bir not nedir ki?

A -
A +
 
 
 “O zamanlar hiç aklıma gelmemişti bunu sormak. Sınıfımı geçmiştim ya değmeyin keyfime...”
 
Henüz 11 yaşındaydım. Okul tatil olmuş köyüme, anneme, babama, kardeşlerime kavuşmuştum ama içim rahat değildi. Günler haftalar geçiyor; okuldan beklediğim mektup gelmiyordu. Okul bittiğinde “siz gidin, durumunuz mektupla bildirilecek” denilmişti.
Durumumu soran hiç kimseye cevap veremiyordum ama asıl korkum “Okuyamaz; öğretmen olamaz bu çocuk!” denilip okulla ilişiğimin kesilmesini bildiren bir yazı” gelmesiydi.
O yıllarda böyle bir şık da vardı gerçekten. Öğretmenler kurulunda bulunan öğretmenlerin yarısından bir fazlası bu düşüncede ise o öğrenci için yolun sonu gelmiş demekti.
Birinci sınıftaki bir öğrenci çok tembelse, derslerin birçoğundan zayıfsa, ahlak kurallarına uygun olmayan davranışları, alışkanlıkları varsa böyle bir karar veriliyor ve o çocuğun okulla ilişiği kesiliyordu.
Merakım ve endişem zirveye çıkmıştı ki “İhsan Öğretmen çağırıyor seni” dediler. Koşarak gittim evine. Elini öptüm önce:
“Bir mektup geldi Aksu’dan. Okuyunca sevinecek misin, üzülecek misin bakalım?” deyip bir zarf çıkardı cebinden. Merakla beklerken “Geçmişim de tüm öteki derslerden, bütünlemeye kalmışım bir tek matematikten.”
Nasıl rahatladım. Okuldan da kovulmamış sınıfta da kalmamıştım. Daha ne!
15 Ağustos‘ta okulda olmam gerekiyormuş. “Olsun, giderim. Ve o güne kadar da o dersi, o kitabı A’dan Z’ye dümdüz ederim” dedim içimden.
“Ben senden sınıfı geçmeni beklerdim. Ama bir dersten ikmale kalmak da hiçbir şey değil” deyip moral verdi öğretmenim. Aslında kabakulak hastalığı nedeniyle 21 gün revirde yatmak mecburiyetinde kalmıştım ama hayırlısı olsun dedim. Yeni bir aşkla matematiğe çalışmaya başladım. Matematik kitabının yaklaşık üçte ikisi aritmetik, üçte biri geometriy konularıydı. 15 Ağustos'ta okula gittiğimde çok huzurluydum. Çözemeyeceğim hiçbir problem yoktu.
1954 Eylül ayının ilk günleri… Sınav günü geldi çattı. O yıllarda sözlüydü, bütünleme sınavları. Birçok arkadaş telaşlı ve heyecanlıydı. Bende ne heyecan, ne telaş…
Niçin olsun ki? Sıram gelince girdim içeri. Üç öğretmen vardı, biri ders öğretmenim Hasan Atalay’dı. “Erkan! Geç bakalım, karatahtanın başına” dedi canım öğretmenim!
Üç aritmetik bir de geometri sordular. Anında çözdüm hepsini. Şaştı matematik öğretmenim:
“Bak Erkan, çalışınca pek güzel öğreniyormuş insan demek ki?” dedi.
Ertesi gün yazılı olarak ilan edilen notumun “9 Pekiyi” olduğunu gördüm. Bir notumu kim, niçin kırmıştı; bilmiyorum. O zamanlar hiç aklıma gelmemişti bunu sormak.
Sınıfımı geçmiştim ya! Önemli olan buydu. Değmeyin benim keyfime artık!
        Hüseyin Erkan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.