Namazın hakîkatini anlayamayanlar!..

A -
A +
Namazın kâmil olması, farzlarını, vâciblerini, sünnetlerini ve müstehâblarını yerlerine getirmekle olur.
 
Yanyalı Yûsuf Efendi Nakşibendî yolunun büyüklerindendir. Rumeli’de bulunan Yanya beldesindendir. İstanbul’da ilim tahsil etti. 1245 (m. 1829) senesinde vefât etti. Sohbetlerinde İmam-ı Rabbânî hazretlerinin Mektubat kitabını çok okurdu. Bir sohbetinde şu mektubu okudu:
Namazın kusursuz, kâmil olması, bu fakire göre, fıkıh kitaplarında uzun uzadıya yazılmış olan farzlarını, vâciblerini, sünnetlerini ve müstehâblarını yerlerine getirmekle olur. Namazı tamâmlamak için, bu dört şeyden başka yapılacak bir şey yoktur. Namazın (Huşû')u [yâni her uzvun tevâzu göstermesi], bu dört şeyi yapmaktır. Kalbin (Hudû')u, [yâni Allah korkusu] da yine bunları tamam yapmakla olur.
Bazıları, bu dördünü uzun uzadıya öğrenip ezberlemekle, namazımız tamam oldu deyip, bu öğrendiklerini iyi yapmakta gevşek davranmışlar. Bundan dolayı namazın kemâlâtından az bir şey kazanabilmişlerdir.
Bir kısmı da, namazda dünyayı unutup, kalplerinin Allahü teâlâ ile olmasına ehemmiyet verip, âzâların edebli bulunmasını gözetmemişler. Yalnız farzları ile sünnetlerini yerine getirmişlerdir. Bunlar da namazın hakîkatini anlayamamıştır. Namazın kemâl bulmasını, namazdan başka şeyde aramışlardır. Çünki, namazda kalbin hazır olması, şart değildir. Hadis-i şerifte, (Kalp hazır olmazsa, namaz da olmaz) buyuruldu ise de bu, kalbin, yukarıda bildirilen dört şeyin yapılmasında hazır olması, uyanık olması demektir. Yâni bunların hepsinin yapılmasında gevşeklik olmamasına dikkat etmektir. Kalbin bundan başka, hazır olmasını bu fakir düşünemiyorum.
Namazlar arasındaki fark, kılanlar arasındaki farktan gelir. Bir ibâdeti yapan iki farklı kimseye, eşit sevap verilmez. Bir makbul, sevgili kula, başkalarının o işine verilen sevaptan çok sevap verilir. Bunun içindir ki, "Âriflerin gösteriş olan ibâdetlerine, câhillerin hâlis amellerinden daha çok sevap verilir" demişlerdir. Âriflerin hâlis amellerine kimbilir ne kadar çok verilir?
Bunun içindir ki, Ebû Bekir radıyallahü anh, Peygamberimizin bir yanılmasını, kendi doğru ve hâlis amelinden daha kıymetli olduğunu bilerek, "Keşke Muhammed aleyhisselâmın bir sehvi olsaydım" demiş, bütün ibâdetlerini verip Onun bir yanılmasını almak istemiştir. Yâni Onun bir sehvi olmayı istemiştir. Bütün amellerini, hâllerini, Onun bir yanlış işinden aşağı bilmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.