Kur’ân-ı kerime Mushaf demek...

A -
A +
Mushaf, Kur'ân-ı kerimin kâğıtlara yazılarak kitap hâline gelmiş şeklidir...
 
Ebû Ca'fer Kelâî hazretleri kıraat âlîmidir. 650 (1252)’de Endülüs’te (İspanya) Mâleka'ya (Ma­laga) bağlı Belleş'te (Velez) doğdu. Endülüs’teki kıraat alimlerinden kırâat-i seb'a tahsil etti ve icazet al­dı. 728'de (m. 1328) Belleş'te vefat etti. Buyurdu ki:
Kur'ân, lügatte, okumak, okunmuş gibi mânâlara gelirse de, ıstılahta yani terim olarak, (Allah'ın sözü) demektir. Mushaf, Allah’ın sözlerinin yazıldığı kitabın adıdır. Bunun için, büyük Kur'ân, küçük Kur'ân, eski Kur'ân, yeni Kur'ân dememeli. Yani Allah’ın sözlerinin büyüğü, küçüğü, eskisi ve yenisi olmaz. Ama Mushaf, kitap olduğu için yenisi eskisi, küçüğü büyüğü olur.
Kur'ân-ı kerim, Allah'ın sözüdür ve mahlûk değildir, fakat Mushaf, kâğıt olarak mahlûktur. Mahlûk, yaratılmış demektir. Mushaf, Allah'ın sözlerinin yazıldığı kitap olduğu için, Mushaf yerine Kur'ân-ı kerim dense de caizdir. Zarf söylenir içindeki anlaşılır. Ama yine de bilenlerin Mushaf demesi daha iyi olur. Mushaf, Kur'ân-ı kerimin kâğıtlara yazılarak kitap hâline gelmiş şeklidir, mahluktur, yani yaratılmıştır. Kur’ân ise, Allah'ın sözüdür, mahluk değildir. Ama âdet olmuştur, Mushaf’a, Kur’an denmektedir. (Bunun içinde Kur’ân var yani Allah'ın sözü var) demektir. Çok zaman zarf söylenir, mazruf anlaşılır. Mazruf, zarfın içindeki demektir. Kur'ân-ı kerimde, (Zalim köylüler) için, (Zalim köy), (Köy halkına sor!) yerine, (Köye sor!) denmiştir. Bunun gibi, (Vatan sevgisi imandandır) hadis-i şerifinden kasıt da, taş, toprak değil, vatanın içindeki Müslümanlardır. (Şeref-ül mekân bil mekîn) buyuruluyor. Yani (Bir yerin şerefi içindekiyle ölçülür) demektir. İçindeki iyi ise orası iyidir, kötü ise orası kötüdür. Bir vatanda Müslümanlar varsa orası kıymetlidir. Orayı sevmek imandan olur.
Camiyi sevmek de imandandır. (Allah tektir, teki sever) hadis-i şerifi de böyledir. (Teki sever) demek (Teke riayet eden Müslümanı sever) demektir. Müslüman olmayanı, teke riayet etse de sevmez.
Âyetler ve hadisler veciz olduğu gibi, genelde atasözleri, deyimler de veciz olur. Mesela, (Zaman sana uymazsa sen zamana uy!) sözü de böyledir. Zamanın kendisine değil, (O zamandaki insanların faydalı işlerine, o zamanın tekniğine uy!) demektir. Bir sözü, söyleyenin maksadına göre anlamak gerekir. Maksadını düşünmeden, (Bu doğru değil) demek yanlıştır. Mushaf demek daha uygunsa da, Kur’ân-ı kerim demek de caizdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.