Hocalı'da Ermeni ve Rus vahşeti -2-

A -
A +

Hocalı katliamı üzerinden 21 yıl geçti. Bu münasebetle, çeşitli şehirlerimizde o vahşeti lânetleyen toplantılar yapıldı. Hocalı vahşetinde çekilen fotoğraflar sergilendi. Ben de İstanbul'da, Marmara Üniversitesinde yapılan programda konuştum. Konferans salonu girişinde sıralanan dehşet verici resimlere, anlatılmaz bir hüzünle baktım. Yıllar önce, Başbakanlık Arşivleri Genel Müdürlüğümüzün bizdeki Ermeni ayaklanmaları ve katliamlarıyla ilgili ve tamamen resmî belgelere dayalı Ermeni Mezalimi üzerine yayımlanan 4 ciltlik eseri okuduğum için, Hocalı vahşetinden çekilen resimler bana şaşırtıcı gelmedi. Gördüm ki, 1914-1915 yıllarında, Doğu ve Güneydoğu illerimizde, bâzı Ermeniler, hangi usullerle büyük katliamlara girişmişlerse, 77 yıl sonra, 26 Şubat 1992 tarihinde de, Hocalı'da aynı vahşetle, aynı canavarlıkla soydaşlarımızı, kadın, çocuk, ihtiyar, hasta demeden parçalayarak öldürmüşlerdir. ÜSKÜP'TEN KOSOVA'YA isimli kitabımı okuyanlar, orada Âşık Kahraman isimli bir halk şairimizin, Kars'ın KALO köyünde 660 köylümüzün Ermeniler tarafından nasıl öldürüldüklerini görmüşlerdir. O uzun şiiri buraya alacak değilim. Ama Âşık Kahraman'ın o ölüm destanını okuyunca anlıyoruz ki, bin yıl beraberce insan gibi yaşadığımız, kendilerine "Gözünüzün üstünde kaşınız var!" demediğimiz Ermeniler, Rusların, İngilizlerin, Fransızların oyunlarına gelerek, Birinci Dünya Savaşının en buhranlı günlerinde, bizi arkamızdan vurmuşlar. Öyle kurşunla veya hançerle değil, insanlarımızı camilere veya samanlıklara doldurarak diri diri yakmışlar. Kuyulara, göllere atmışlar. İnsanlarımızı duvarlara veya kapılara avuç içlerinden çivileyerek derilerini soymuşlar. Gözlerini çıkarmışlar, kulaklarını, burunlarını kesmişler, hamile kadınlarımızın karınlarını deşerek bebeklerini çekip süngülemişler, insanlarımızın yanlarına cepler açarak, ellerini o ceplerin içine sokmuşlar. Kadınlarımıza, kızlarımıza tecavüz etmişler ve daha neler, neler, neler... İnanıyorum ki bizim bin insanımızdan biri değil on bin insanımızdan biri bile, bu Başbakanlık Arşivlerinden hazırlanan eseri okumamışlardır. Bu bakımdan, ağızlarını açıp 1915 olayları üzerine tek cümle söyleyemiyorlar. Ben Hocalı vahşetinde çekilen resimlere şaşırarak bakmadım. O vahşeti anlatan bazı yabancı gazetecilerin ve ajansların yazdıkları karşısında da dehşete düşmedim. Çünkü bildiklerimi görüyor ve duyuyorum. İşte o haberden sadece ikisi: Rusya'nın İzvestiya gazetesinin muhabiri Beliks, şunları yazıyor: "Olaydan bir süre sonra AĞDAM iline geldik. Buraya, Hocalı'da katledilenlerin cesetleri getiriliyordu. Gördüklerim dehşetli kâbus gibiydi. Hatta bence, kâbus, bu kadar korkunç olamazdı: Çıkarılmış gözler derisi soyulmuş kafatasları, kesilmiş başlar, kulaklar..." Rus binbaşı Leonid Kravets'in anlattıkları da şöyle: "26 Şubat 1992 tarihinde Han Kentine yaralıları taşıyordum. Askeran kentinde, bir tepenin yamacında iki yüz kadar ceset vardı. Bizim ekipte, Azeri Türkü olan bir yüzbaşı da bulunuyordu. O adam orada, dört yaşındaki oğlunu, başı parçalanmış bir şekilde buldu ve zavallı, o anda bayıldı..." Ermeniler, 26 Şubat 1992 tarihinde, 366 sayılı Rus Motorlu Alayı'nın zırhlı araçlarıyla birlikte, Hocalı'ya saldırdılar. Silahsız, savunmasız, ordusuz Hocalı Türkü'nden 613 kişiyi canavarca duygularla öldürdüler. Bunların 63'ü, 3 ila 15 yaşlarındaki çocuklardı. 106'sı kadınlarımızdı. 544'ü yaşlı ve genç, ama silahsız, ama çaresiz soydaşlarımızdı. Ermeniler Azerbaycan toprağının %20'sini işgal ettiler. 6 şehrimizi, 800 köyümüzü, 700 sağlık merkezimizi, 1400 kadar ilk ve orta okulumuzu, 1000'e yakın sosyal tesislerimizi yakıp yıktılar. Hür dünya, bu vahşet karşısında sessiz, sedasız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.