Kadınlar Günümüze bir bakın Allah aşkına!

A -
A +
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyle, genç kızlarımızın ve kadınlarımızın gösterilerini, televizyon kanallarımızdan hüzünle seyrettim. Gördüm ki, bizim kızlarımız, kadınlarımız, bugünün önemini henüz kavrayamamışlar. Nitekim Dünya Kadınlar Günü dolayısıyle, kızlarımız, kadınlarımız, meydanlara dökülerek halaylar çektiler, karşılıklı oyunlar oynadılar, pankartlar açtılar ve "Kadına şiddete son!" diye bağırarak yürüdüler. Sonra? Sonrası "sen şen, ben salim!" dağılıp gittiler. Doğrusu, o gösterilere şaşırarak, utanarak baktım. Çünkü işin zerre kadar ciddiyeti yoktu. Çok önemli bir konuda, yine yaya kaldığımızın ayan-beyan resmiydi.
Bir örnek vermeme müsaade ediniz: Türkiye'mizde, trafik kazalarında, bir yılda kaybettiğimiz insan sayısı, bütün Avrupa ülkelerinde trafik kazalarında ölenlerin sayısından daha fazla veya 7.8 şiddetinde bir deprem olduğunda, bizim 25.000, 30.000 insanımız toprağın altında kalıyor. Aynı şiddette bir deprem, Japonya'da bir kişinin ölümüne değil, 8-10 kişinin yaralanmasına ya sebep oluyor veya olmuyor. Niçin? Bin kere haşa! Allah, Müslüman Türk'ün düşmanı olduğu için mi bizim elimiz böğrümüzde kalıyor? Elbette milyon kere hayır!
Biz her deprem felaketinden sonra, ellerimizi dizlerimize vura vura ağlıyoruz. "Kader!" diyerek acımızı unutmaya çalışıyoruz. Japon böyle yapmıyor. Japon başını elleri arasına alarak düşünüyor. Önce yerleşme merkezleri için, zemini sağlam alanları araştırıyor. Sonra depreme dayanıklı evler, iş yerleri yapıyor. Oralarda iki kattan yüksek evlere kat'iyyen izin verilmiyor. Yollarını, trafik kaidelerine müsait bir şekilde yapıyor ve çok daha önemlisi, insanını trafik kaidelerine kayıtsız-şartsız uyacak şekilde eğitiyor. Bizim gibi meydanlara dökülerek bağırıp çağırmıyor. Bizim, en büyük düşmanımız cehalettir. Cahil insanların hayvanlardan daha çok tehlikeli olduğunu henüz öğrenemedik. Onun için Türkiye'de bir salkım üzüm bir tutam ot, bir karış toprak...için cinayetler işleniyor. Kolsuz-kanatsız kızlarımız-kadınlarımız bir hiç yüzünden öldürülüyor. Bizde; "Yüzüme neden öyle bakıyorsun?" sorusundan sonra bıçak çekip adam öldürenler, 18-20 sene hapishanelerde çürüyenler var. Şimdi biz, on binler halinde değil, yüz binlerle birlikte meydanlara koşsak ve yeri göğü inleterek; "Deprem facialarına son! Trafik canavarına hayır! Kadına şiddet olmasın! Cinayet işlenmesin... vs. vs..." diyerek bağırıp çağırsak, halaylar tutsak, karşılıklı oyunlar oynasak, pankartlar açıp polisle kavga etsek... yakamızı bu çirkinliklerin, felaketlerin, vahşetlerin elinden kurtarabilir miyiz?  Bu soruya "Evet" diye cevap verenler, hiçbir şey bilmeyenlerdir. Su üstüne yazı yazmak isteyenlerdir.
Dünyanın her yerinde, insanlar, kelimelerle düşünüyor, kelimelerle konuşuyorlar. Yani, hafızasında yeterli miktarda kelime olmayanlar, doğru düşünemezler. Doğru karar veremezler. İlmin tepbiti böyle. Şimdi bizim evlerimizin %95'i kitapsız ve kütüphanesizdir. Kitapsız ve kütüphanesiz evlerin mağara karanlığından farkı yoktur. Kur'an boşuna mı "oku!" Emriyle başlıyor. Sevgili Peygamberimiz neden "Âlimin uykusu, abidin -ibadet edenin- ibadetinden üstündür!" diyor? Ah biz, Dünya Kadınlar Günü'nde, mümkün olsaydı da kadınımızın, erkeğimizin eline bir küçük kitap olsun verebilseydik. Onları, meydanlardaki oyunlar, yürüyüşler, bağırıp çağırmalar dışına çekip, bir masa başında oturtabilseydik ve kafalarının karanlığını birazcık olsun dağıtabilmek için bir gayret içinde olabilseydik. Ne kadar faydalı bir iş yapmış olurduk.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.