Otobüs durağındaki kavşakta

A -
A +
Bir temmuz sıcağı öğle vaktinde kavşaktaki durakta sıkılmış bir yüz ifadesiyle otobüs bekliyordu. Hiç ilerlemeyen, sabrın sınırlarını zorlayan, çıldırtıcı, ömür törpüsü trafik durmuştu. Otobüs görünürlerde yoktu. Bir tarafta zihnini meşgul eden hiç bitmeyen dünya işleri, diğer taraftan saldıran gürültü, uğultu, korna sesleri, yakıcı güneş…
Bir serinlik, sessizlik, huzur neredesin?
Sağ tarafında Şakirin Camii'nin kapısında kalabalığı ve cenaze arabasını fark etti. Son yolculuğun sondan bir önceki durağına getirmişlerdi “iyi biliriz” dedikleri mevtayı. Ölüm, sevmeyeni çok seveni yok mesabesindeki kaçınılmaz son. Var olan gerçek, tıpkı hayat gibi. Başını sol tarafa çevirdiğinde Zeynep Kamil Doğum Hastanesine giden yolu gösteren tabela ilişti gözüne.
Dipten vuran bir dalgayı andıran etkiyle durdu. “Ey hayat, ey ölüm” diye kendi kendine söylendi. Karşı caddede şu anda yeni bir doğum oldu, yeni bir ağaç filizlendi, gözler açıldı hayata, bahar oldu. Diğer tarafta bir ağaç devrildi, bir bahçe daha tarumar oldu, vakit durdu, dünya durdu. Bir tarafta hayat gülümsüyor, diğer tarafta toprak. Yunus Emre hazretlerinin dediği; ölüm bir göz açıp yummak gibi, ortada durakta, iki kapılı hanın içinde seyreylemek beşeri ve manayı… İnsan hem hiçbir şey bir toz zerresi, hem de çok şey, geniş bir evren.
Karmaşık duygular içerisinde, ne tam gece oluyor ne de şafak söküyor, alacakaranlık kuşağında gibi. Duygu karmaşasında bir rüzgâr aldı götürdü onu ondan. Acele neden? Herkes bir yere yetişme derdinde. Bir yere ulaşmak sanki hayatın tek amacı gibi. Bu kadar hırs, didinme, kavgalar neden? Kırıp dökmeye, iç dünya zenginliğini günlük hayat kavgasında kaybetmeye değer mi? Son durak belli değil mi? Mezardakilere keşke sorulabilse pişmanlıkları... Bu hırs karmaşasında kendini anlamaya çalışmak. Zorlukları görüp de hayattan ümit kesmemek, bardağın hep dolu tarafını görmek... Mananın kapısını aralamak, görmek güzellikleri... Uyanmak hayat denen uykudan.
Bu otobüse herkes bir daha dönmemek üzere binecek. Duraklar birbirine çok yakın. İsimleri farklı da olsa bir Zeynep Kamil’de binilecek, bir Şakirin Camii'nde inilecek...
        Erkan Özkan
 
 
ŞİİR
 
         Uçan balon
 
“Eli yetse” hazineye daldırır,
Kural çiğner; sınırları kaldırır.
Nefsi azar, karşı cinse saldırır;
Zapt edin; ar edep, hayâ gitmesin!
 
Level atlanınca, bozuldu denge,
Çehreler boyandı, çeşitli renge…
Kılıç kuşanıldı, çıkıldı cenge;
Atını getirin, yaya gitmesin!
 
Aparat yapılır: Deste-düzine,
Vaatler verilir, çocuk bezine…
Aklî yatırımla doldu hazine;
Bütçe “yoldaşlara” paya gitmesin!
 
“Hesap” etti “kirişleri, kolonu”
Doldu; çay ocağı, spor salonu…
“Üfürükle” şişirirler balonu;
“Zaman, israf olur” Ay’a gitmesin!
 
Vatan kurtarıldı; şakî-canîden
Kalkınma hamlesi geldi “yeniden!”
Millete, nasihat olsun, fâniden:
“Asra bedel emek” zay’a gitmesin…
 
                      Ahmet Feyzioğlu
 
GÜZEL SÖZ
 
İlmi ile amel etmeyen âlimin ilmine de kendine de güvenilmez.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.