İnsanlık musallada

A -
A +
Yazmak, çizmek isteyip de yazılamayan hatta konuşulamayan anları yaşıyor insanlık bu ara. Yazmaya mecali kalmayan parmaklar hangi yüzle ‘acı’yı yazmaya cüret etsin ki... Yürek, taşıdığımız yürekse eğer yaşından büyük yüklerin içinde boğulmuş. Bir zamanlar, umutla bakan gözler şimdi bulanık bakıyor dünyaya… Tüm bunların peşinden yaşlı gözlerle bakan insanlık ayakta durma derdinde. Nerede, hangi safta olması gerektiğini çözemeden; doğrunun ne olduğunu bilmeden nasıl sonlanacağının farkına varmadan tüketiyor kendini.
Birileri insanlık kisvesi adı altında insanlık yapma derdinde. Değerini kaybetmiş olanlar ise değerler peşinde. Yaşlar akmış, insanlık bedeni terk etmiş kimin umurunda? Öyle bir hâle geldik ki cemrelerin toprağa, suya, havaya düştüğü mevsimde yürekler kışlarda hâlâ. Toprağa düşmesi gereken baharın habercisiyken toprağa düşürdüklerimiz bedenler olmuş. Ve her bedenin ardından yürekler karışmış hüzün vadisine.
Şimdi insanlık sorsun kendine: Bu hüzün vadisinde hangi ara yüreğini bu kadar taşlaştırdın; hangi ara başkasının acısına güler oldun? Birilerinin canı yandığında arkasını dönüp de zevkine hangi ara dalar oldun? Hangi hayatlar uğruna feda edildi bunca değerler? Düşünmeden yaşanmadan ne için kurban verildi duygular? Nasıl bir yüreğe sahip oldun ki öfkelendiğin zaman bırak yardım etmeyi, duayı bile esirger oldun din kardeşinden?
Nereden ithal ettin bu yabancı kültürleri? Çekmememiz gereken bir anda gaflet uykusuna seni sokan neydi? Küçücük bir çocuğun anladığı neydi ölümden ki uygulamalı öğrettin ona? Ne için hayatından geçtiğini bilmeden neden yaşadığını anlamadan gitti ömürler? Hangi yağmur toprağını kirletti? Oysa yüce Yaradan, herkese her şeyi yetecek kadar sunmamış mıydı? Neydi seni bu eşrefi mahlûkat olmaktan alaşağı eden…  Gözüne mil çeken yüreğini nasırlara boğan!  Ey gönül yanaştığın liman, liman değil biliyor musun?
Bu kin ve nefretle gittiğin yol, yol değil. Tuttuğun dal, dal değil. Baktığın, tuttuğun, tattığın senin değil. Yunus Emre’yi hatırlasana… “Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz!” diye asırlar öncesinden söylemiş… Ah gönül anlasana…
Emel Yıldırım
***
 
ŞİİR
 
İmza büyük Türk halkı
 
Tekbirdi nidaları,
Ölümüne canları,
Mermilerin kalkanı
İmza büyük Türk halkı
 
Ördü etten duvarı,
Fatih’in torunları
Her biri Ulubatlı,
İmza büyük Türk halkı
 
 
Mangaldı yürekleri
Cesaretin erleri
Millî birlik zaferi
İmza büyük Türk halkı
 
Darbecilerin çarkı
Dönmedi öyle kaldı
Hainler yakalandı
İmza büyük Türk halkı
 
Göğsünde hep imanı
Okunacak Kur’ânı,
Susmayacak ezanı
İmza büyük Türk halkı
 
Çetin Parlar- Ankara
 
 
 
ESKİMEZ KELİMELER
 
AĞYAR: Arapça, “gayr” kelimesinin çoğuludur aslında. Sözlükte yabancı anlamında başkası, el anlamında kullanılırken bu kelime şiirlerde yar, sevgili dışındaki herkes olarak ifade edilirdi. Tasavvufta da gerçeğe hakikate yabancı olanlar ve gerçekten habersiz olanlar için ifade edilirdi. Örnek: “Gel iste Kaygusuz yârı, çıkar gönülden ağyarı/ Bugün gör yine didarı, bu sevda özge sevdadır” Kaygusuz
 
AHVAL: Bu kelime de yine Arapça “hâl” kelimesinin çoğuludur. Ahval “hâller”, “durumlar” “vaziyet” gibi anlamlar içermektedir ve şu an, içinde bulunan zaman için geçerlidir. Tasavvufta da makamlar arası ilerlemelerin her birinin genel adıdır. Ahval, amellerin mirası ve sonucudur. Dolayısıyla ahval, dinî his ve heyecanlar için de kullanılmaktadır.
 
ATASÖZÜ
“At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.