"Yanalım devasız derdimize!"

A -
A +

“Ezân, namaz kılmayana bile bir "ruh sükûnu”ydu... Bir huşû anı... Sabah salâsı "dilkeş-i haverân'dan, ezânı sabâ"dan...”

Edebiyat âlimlerimizden merhum Abdülbâki Gölpınarlı 1950 senesinde yaptığı meşhur İstanbul konuşmasında böyle demiştir. Üstat 1950’de manzara-i umûmiyeden elem duymuşken bizler 2018’de kahrolsak, kahrımızdan ölsek yeridir herhâlde.
Ne oldu bize böyle? Değil insanların, kurdun kuşun ve karıncanın bile hakkının gözetildiği, nezâket ve edep çınarının gölgesinden ne zaman bu kadar çıktık? Osmanlı adı dillerden düşmezken o devirde ayıplanan, düşüncesi bile mümkün olmayan bu pespayeliği ne ile açıklayacağız?
Diğerlerini geçtim, kalp kırmak bile büyük bir suç olarak görülürken şimdi en korkunç suçların bile fütursuzca işlendiği bir toplum hâlindeyiz. Hoşgörü lügatimizden çıkalı çok zaman oluyor. Ayıp örtmek safdillik, hakka riayet enayilik olarak görülüyor. Devr-i saltanatta imiş gibi akla hayâle gelemeyecek iğrenç şeyler bugün onlar adına, sözde onları sevmek ve yaşatmak adına gözlere sokuluyor. Bizim olan bize ait ne varsa saygısızca tarumar eden rezil bir yozlaşma muhafazakârlık ya da modernlik adıyla çağrılıyor. Mâbet duvarında bir ‘vav’ harfi görünce içi titreyenlerin yurdunda, insan, hayvan, dağ, taş bir olup saldırgan, vahşi ellerin korkusundan eyvah ediyor. Evde, sokakta, hayatta saygının “s”si bile kalmamış; ne konuşmalarda ne davranışlarda. Şiddetli bir âfet bir tufan peyda olup silmiş süpürmüş sanki bâkiyemizi. Kaba sabalık kutsanırken efendilikle alay edilen yerde alayı perişandır o milletin.
Bu değil mâziye sahip çıkmak, zira mâzi bu değil. “Âtiyiz” derken bahsettiğimiz kök bu değil. Otomobilin arka camında padişah tuğrası, 'kirli sakal', elde tesbih, parmakta akik yüzükse binlerce yıllık medeniyetten kalan yâdigâr; vay hâlimize! Yanalım devasız derdimize!
Bir belalı fırtınaya kapılmış gibiyiz. Bir zamanlar yemyeşil dallarıyla Arş'ı kucaklayan nezâket ve edep çınarımız kökünden koparıldı acımasızca, nereye savrulduğu belli değil. Şurada kaç kişi kaldıysak her birimiz “öz vatanında garip öz vatanında parya” durumundayız… Ne şehirler tanıdık gönlümüze, ne insanlar gözümüze. Sesler bizden değil, bakışlar düşmanca, yabancı.
Son sözü de Üstat Gölpınarlı söylesin o hâlde:
“Ve biz, bu ülkede artık garibiz:
-Gâh olur gurbet vatan gâhi vatan gurbetlenir...”
              Volkan Topalak
 
 
 
ŞİİR
 
                       700. YIL
 
Çadırlar yüklenirken batıya birer birer,
Yağız ata atladı Süleyman adlı bir er…
Dedi, “artık burada yaşanamaz, durulmaz,
Yola revan olana hedef nedir sorulmaz.”
Yürüdüler batıya çıngırak sesleriyle,
Hakk’a el kaldırarak, eren nefesleriyle.
Süleyman’ımı Fırat elleriyle yıkadı,
Onun makamı çoktan taşırdı Caber adı.
Ayaklanmış bir millet kalamazdı yolundan,
Çünkü cihan çok şeyler beklemekteydi ondan.
Dallar meyve verirken, dağlar çiçekler sundu,
Çünkü ülkeler çoktan adaletten yoksundu.
İşte bir kurtarıcı geliyordu Asya’dan,
Söğüt’e tebrik yağdı, çamlardan, akasyadan.
Dediler “senin adın söylenir tarih boyu,
Seni mekân tuttu bak, cihanın asil soyu...
Bizans’ın kaleleri göz kırparken Osman’a,
Hasret kokusu gibi, aşk gibi mana, mana.
Gün geldi birer birer devirdik kaleleri,
Geriye dönmek yoktu, ileri, hep ileri...
Gün geldi Peygamber’in vaadi yerine geldi,
Gün geldi Mohaç’larda ezan sesi yükseldi..
Yeni bir çağ ekledik çağların tepesine,
‘Buyurun gelin’ dedik, adaletin sesine…
Kimisi ayak öptü, kimisi de elleri,
Eller havaya kalktı, şükür derken dilleri.
Asırları sığdırdık tarih sayfalarına...”
Osmanlım ses verecek bundan sonra yarına...
Ey yüce Türk milleti, tarihinle çok yaşa,
Sen onsuz olamazsın, onunlasın baş başa…
Binlerce sene geçse o kandiller yanacak,
Yaptığın camilerde, diller seni anacak.
Kosova’da, Budin’de, Hicaz’da, Cezayir’de
Adalet timsalisin çünkü sen her devirde…
Yedi yüz sene değil, yedi bin sene geçsin,
Sen daha dünkü gibi, sapasağlam ve gençsin...
                       Hüseyin Hilmi Levent-Tarsus
 
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
AHİRET: Arapça bir kelime olup sona, en sona kalan anlamındadır. Istılah olarak da dünyanın zıddı anlamındadır. Yani gezegen olan dünya değil içinde yaşadığımız hayat olarak bize yakın iken ahiret bu hayata oranla sona kalan, ertelenen ama ne kadar ertelense de mutlaka sonuçta varılacak olan mekân anlamındadır. Bir diğer anlamı ise öbür dünyadır. Yani Ehl-i sünnet inancına göre öldükten sonra var olan dünya… Bu dünyaya inanmak imanın altı şartından biridir. Orada ölüm ve sonluluk yoktur. Sonsuzluk vardır. Ve bunların hepsi haktır ve gerçektir. Yani ahiret hayatı sonsuzdur...
 
ATASÖZÜ
 
Köpeklerin havlaması bulutlara zarar vermez!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.