Köşe yazarlığı ve televizyon yorumculuğu

A -
A +
Cem Küçük’ün 3 Eylül’de yayınlanan "Köşe yazarlığı ve yorumculuğun sonu" başlıklı yazısını okudum. Gazetemizin birçok yazarını takip ettiğim gibi çoğunlukla kendisinin de yazılarını takip ederim. Özellikle medya üzerine yazdığı yazılar dikkat çekiciydi.
Maalesef Cem Bey’in tespitleri doğru, maalesef diyorum zira bence köşe yazarları ve yorumcular kendi sonlarını hazırlıyorlar! Aslında biraz da gazete ve televizyonların yayın formatlarının kurbanı oluyorlar. Bence iyi bir yazar yazılarını okutturabilmeli veya iyi bir yorumcu kendini dinlettirebilmeli. Eğer bunu başaramıyorsa en kısa sürede o işi bırakması gerekir fakat bizde işler böyle yürümüyor.
Bir köşe yazarının veya yorumcunun performansı nasıl ölçülür? Acaba kaç yönetici bu soru üzerine kafa yormuştur? Hangi köşe yazarı çok okunuyor, hangisi az okunuyor. Hangi yorumcu doğru ve objektif tespitler yapıyor, hangisi yapmıyor. Kimin umurunda… Emin olalım hiç kimsenin umurunda değil. Herkes günü kurtarmaya çalışıyor. Bence bu konuda yine en doğru işi bizim gazete ve televizyonumuz yapıyor. Sadece haber yapan bir televizyonu ve çok iyi yazarlardan oluşan bir gazetesi var. Hoş, bazen ayağına kadar gelen gazeteyi okumayan insanları görünce üzülüyorum ama yine de diğer gazetelere göre en istikrarlı gazete, Türkiye...
Cem Bey’in yazısını okuyunca gerçekten artık hiçbir yorumcuyu dinlemediğimi, hiçbirinin ismini bile bilmediğimi hatırladım. Önceden bir Mehmet Barlas vardı. Müthiş bir yorumcuydu. Bir zamanlar Emre Kongar ile “Karşıt Görüş” adında bir program yapıyordu. Programda moderatör yoktu. Birbirlerine zıt fikirlere sahip oldukları hâlde, bazen tartışmanın dozu kaçsa bile gayet güzel bir program sunuyorlardı... Savaş Ay senelerce büyük reytingler alan tartışma programları yapmıştı. Bunlar şimdi yine yapılabilir.
Bence haber kanalları olduğu sürece yorumcular olacak. Gazeteler olduğu sürece de köşe yazarları olacak. Fakat maalesef iş gittikçe "ayağa" düşüyor. Mühim olan bunun engellenmesi yoksa kimse kimsenin sonunu getirmiyor...
           İhsan Ağır
 
 
ŞİİR
        
BİZİM PARAMIZ BİZE SİZİNKİ SİZE

Bu vatan uğruna nice yiğitler
Şehadetin şerbetini tatmıştı
Dolar yükseldikçe alçalan itler
Vatanını bir dolar satmıştı

Topunuz bir olup gelse ne yazar
Hilal parladıkça söneceksiniz
Çanakkale ruhu içimizde var
Bizi parayla mı yeneceksiniz

Sen bölmek istersin, biz bir oluruz
Kaos planları elinde patlar
Sanma ki parana esir oluruz
Bizde maneviyat diye bir şey var

Türk'ü tanımayan tarihe baksın
Dosta iyi dostuz, düşmana düşman
İsteyen hasmımız olmaya kalksın
Önünde sonunda olacak pişman

Hanefi Söztutan
 
 
MERAKLI BİLGİLER
 
ŞİRKET-İ HAYRİYE:  "Şirket-i Hayriye" 1850 yılında sermayesi, her biri üçer bin kuruş olan 2000 hisse senediyle kuruldu. Sultan Abdülmecid Han'ın emriyle devlet ileri gelenleri, nâzırlar, zenginler ve halk bu hisse senetlerini satın aldılar. Kuruluşu bittikten sonra altı yıl süreyle Antuvan Kalaycıyan ve Agop Bilezikçiyan adındaki iki tüccara ihale edildi. Fakat bu süre tamamlanmadan 1854’te mukavele feshedilerek şirket adına çalıştırılmaya başlandı.
İngiltere’deki Robert White fabrikasına ısmarlanan altı vapur 1853 yılında geldi ve seferlere başladı. Bu vapurların tahmini maliyetleri sekiz bin altın civarındaydı. Yeni vapurlara; Rumeli, Trakya, Göksu, Beylerbeyi, Tophane, Beşiktaş adları verildi.
Halkın bu vapurlara rağbeti neticesinde 1858 yılında İstinye, Mîrgûn, Anadolu, 1859 yılında Kandilli, Beykoz, Sudaver adı konan vapurlar satın alınarak hizmete kondu. Altmış beygir gücünde olan vapurların elektrik ve kaloriferi yoktu. Kamaralarda soba yakılarak ısıtılırdı.
Şirket-i Hayriye vapurlarında öğrenci, memur ve siviller için ayrı ücret tarifeleri uygulanıyordu. Yedi yaşından küçük çocuklardan ücret alınmazdı. 1860 yılındaki Şirket-i Hayriye yolcu tarifesine göre İstanbul’dan Kandilli’ye hizmetçisiyle gidecek bir şahsın aylık ödeyeceği ücret 250 kuruştu. Uzak iskeleler için böyle iki kişinin ödediği aylık ücret ise 300 kuruştu.
12 Mayıs 1944 tarihînden itibaren Ulaştırma Bakanlığına devredildi.
 
ATASÖZÜ
 
Armudu sapıyla, üzümü çöpüyle, pekmezi küpüyle...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.