Eğitim mi öğretim mi?

A -
A +
Pek çok kişi bu iki kelime arasındaki farkı bilmiyor. Biz kelime farkı diyoruz ama bu ikisi aslında birbirinden farklı şeyleri tanımlıyorlar şöyle bir anlamlarına bakacak olursak:
Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantıları yoluyla, kasıtlı olarak istendik yönde davranış değişikliği meydana getirme sürecidir. Öğretim ise eğitimin okullarda planlı bir şekilde yapılan kısmıdır ancak ne yazık ki bizde bu pozitif bilimleri öğretmekten bir adım ileriye gidemiyor. Şimdi şöyle düşünebilirsiniz pozitif bilimleri öğreniyorlarsa iyi bir mühendis iyi bir doktor veya iyi bir hukukçu vb. yetiştirilebiliriz.
Haklısınız belki işini teorik olarak çok iyi bilen bir grup elde edebiliriz ancak bu kişiler onlara okullarda veremediğimiz öğretimin eksikliğini bütün ömür boyu hissedeceklerdir.
Ne yazık ki bunları başkalarına da hissettireceklerdir.
Mesela bu sistemle çok iyi bir doktor yetiştirebilirsiniz ancak teorik olarak çok iyi bir bilgi birikimine sahip olan bu doktor organ mafyasına katılacaksa aynı şekilde teorik olarak çok iyi durumda olan bir inşaat mühendisi çelikten çimentodan çalarak bina yapacaksa vs. bunların temel sebebi bu insanların kötü niyetli olması mıdır? Öte yandan herkes diyecek ki yaptıkları doğru değil ama bunun nedenini kim araştırıyor? Araştıranlar da pek bir şey yapabiliyor mu?
Bana göre bu yaşanan münferit kötülüklerin hepsinin tek nedeni okullarda veremediğimiz bu öğretimdir. Onun için bizim yapmamız gereken şeylerin başında pozitif bilim, öğretmenin yanında bireylere sağlam bir karakterin nasıl olması gerektiğini anlatmaktır. Bunu söylerken demek istediğim de sadece işini değil tüm hayat felsefesini kurgulayacak öğretiyi verebilmektir. Bu öğreti ise dürüstlük erdemlilik vb.dir...
Peki size sorarım biz bunu ne kadar başarabiliyoruz?
               Ahmet Ekici
 
ŞİİR
 
                     Takatim yok
 
Tutunduğum dallarda asılı kaldı umudum
Yarı yolda bırakılmışlığın zemberekliği damağımda...
Hadi yeniden sevebilmeyi öğretin bana,
Uçabilmeyi kırık kanatlarla...
Neden sustunuz kapkaranlık
Avuçlarımda sıkıca kavradığım papatya kokusunu
Salıversem kırlara...
Bu sefer de sana açsın sümbüller mor benefşeler...
Siz gidin gidin geceler
Takatim yok bir daha gökyüzüne bakmaya...
 
                                              Fatma Subaşı
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
İbn-i Kemal Paşazade
Şeyhülislâm ve Osmanlı âlimlerinin en meşhurlarındandır. 1468 (H. 873)’de doğdu. 1534 (H. 940)’da İstanbul’da vefat etti. İstanbul’da Edirnekapı kabristanındadır. Bugün onun vefatının yıl dönümüdür. Bir ümerâ ailesine mensup bulunan İbn-i Kemâl Paşa, ailesinin nezaretinde iyi bir tahsil (eğitim) görmekle beraber, zamanının geleneği gereği, önce askerî sınıfa girdi ve sipahi olarak II. Bâyezîd Hân’ın seferlerine katıldı. Daha sonra ilmiye sınıfına geçti. İbn-i Kemâl Paşa, Molla Lütfî, Kestelli ismiyle meşhur Muslihuddîn Mustafa Efendi, Hâtibzâde Muhyiddîn Mehmed Efendi ve Muarrifzâde Sinânüddîn gibi zamanın meşhur âlimlerinden ilim öğrenip, icazet (diploma) aldı. Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerinde derin âlim olarak yetişti. Edirne’de Taşlık adıyla tanınan Ali Bey’in medresesine müderris olarak tâyin edildi. Burada müderris iken, pâdişâhın emri ile Tevârih-i Âl-i Osman adlı tarihini yazdı. Ardından Üsküp’de İshak Paşa, Edirne’de; Halebiye, Edirne Üç Şerefeli, İstanbul’da Sahn-ı semân medreselerinde ve Sultan Bâyezîd Medresesi’nde müderrislik yaptı. Çok âlim yetiştirdi. 1527’de ise Şeyhülislâmlığa tayin edildi. Üç yüz civarında eser yazdı. Galatât, Dîvân ve Yûsuf u Züleyhâ Mesnevîsi meşhurdur. Fakat daha çok, Tevârih-i Âl-i Osman adlı eseri ile tanınmıştır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.