Türk gibi güçlü…

A -
A +
Victor Hugo’nun Sefiller adlı romanını ve Honore de Balzac’ın Goriot Baba adlı eserini okuyanlar bilir. Bu iki kitabın yazarı, ana karakterleri için “Türk gibi güçlü” sözünü kullanır. 18. Yüzyılda Avrupa, Osmanlıya "hasta adam" gözüyle bakarken, dünyanın en tanınmış yazarlarının o dönem yazdıkları romanlarda, “Türk gibi güçlü” ifadesini kullanmaları çok ilginç değil mi? Bu demek oluyor ki; iki asır önce Avrupa’nın aydınları, Türkleri yakından takip ediyordu. Hatta belki hayranlık besliyordu... Osmanlı, acaba ne yaptı da Avrupa’nın aydınları onların çok güçlü olduğunu düşündü. Güç, denilince akla sadece bilek gücü mü gelir? Bir insanın, imanı, ihlası, merhameti, azmi, çalışma aşkı, bilgisi güçlü değilse; bileği güçlü olsa ne işe yarar? Bileği güçlü olanın aklı zayıfsa, dünya, zalimlerin eline geçer. Şu anda dünya, zalimlerin idaresi altında inliyor. Oysaki Osmanlı Devleti, tarih sahnesine çıktığı günden beri hiçbir zaman zalim devlet olmadı. Osmanlı denilince akla sadece güç, kudret, iktidar gelmez aynı zamanda bilgi, hoşgörü, merhamet ve adalet de gelir... Güç, bilgiyle kazanılır. Bir insanda bilgi yoksa o insan kuru iskeletten başka bir şey değildir. Mel Gibson’un, Cesur Yürek adlı filminde bir replik vardı. “İnsanlar, bilgeleri takip eder” diyordu. Romanların yerini bu zamanda filmler aldı. Neden herhangi bir filmde “Türk gibi güçlü” repliği yer almıyor. Türk deyince akla, cesaret gelir, merhamet gelir, bilgelik gelir denmiyor. Maalesef yetişen gençlik bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyor. Sosyal medyada ortaya bir yalan atılıyor ve olayın aslı astarı araştırılmadan bir kaşık suda fırtına koparılıyor. Delinin biri, kuyuya bir taş atıyor; kendini akıllı zanneden kırk kişi o taşı kuyudan çıkarmaya uğraşıyor.         Bu devirde bilgiye ulaşmak çok kolay olduğu hâlde insanların bir şeyleri öğrenme içgüdüsünün bu denli zayıf olması inanılır gibi değil. Bilgi, insanı güçlü kılar. Güç denilince akla, bilgi gelir. Bilgi, iyi insanların elinde yoğrulursa hayata büyük kolaylıklar sağlar. Bilgili insan, vatanına, devletine, milletine faydalı işler yapar. Her Türk, ilk önce bilge ve aydın olmak için çaba sarf ederse Türkiye daha güçlü bir devlet olur...                     İhsan Ağır       ŞİİR              Güller gibiyiz   Alparslan ruhuyla kartal timsali, Kabzaca uzanan kervan gibiyiz... Menzile yönelmiş kervan misali, Ummana açılan seller gibiyiz...   Çehrelere iman nuru aksetmiş, Râbıtayı gönüllere nakşetmiş, İlâhî rızayı ruha aşk etmiş, Mis kokulu esen yeller gibiyiz...   Kanaatperverdir gönüller aza, Baharın gülleri müjdedir yaza, Dökeriz sevdayı kalb denen saza. Aşka nağme veren teller gibiyiz...   Riyadan arınmış, özünü gizler, Sünnet-i Resul’ün nurunu izler. Kıbleye yönelir, bükülür dizler; Seherde salınan güller gibiyiz…          Necmi Sanal-Trabzon     BİR BİLİM BİR ÂLİM:   DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VARIM:  René Descartes: Fransız matematikçisi ve filozofudur. 1596’da La Haye’de doğup 1650’de Stockholm’de ölmüştür. Senelerce Almanya, İtalya, Hollanda ve Polonya’da ilmî çalışmalar yapmıştır. Ölümünden sonra, İnsan Üzerine, Dünya ve Işık Üzerine ve Mektuplar adlı eserleri arkadaşları tarafından yayınlanmıştır. Descartes, cebir ve geometri teorilerine getirdiği görüşler sebebiyle büyük matematikçilerden sayılır. Adı felsefe tarihinde önemli bir yer tutar. Descartes, skolastik sistemi reddetmiş ve meşhur “Düşünüyorum, öyleyse varım!” aksiyomundan (mantığından) hareket ederek teorilerini “salt akıl” temeli üstüne kurmuştur. Hiçbir şeyi ispatsız kabul etmek istemez. Bu bakımdan, kendi varlığı dâhil her şeyden şüphe ederek yola çıkmıştır. Metafizik konularda idealist olan Descartes, yaratıcının varlığını da, kusursuz varlığın tanımlanması yoluyla kendine göre izah ve ispat etmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.