Nereye gidiyoruz? -1-

A -
A +
Biz nereye gidiyoruz? Daha önce yazdığım bir yazımda sorduğum gibi yine soruyorum “Gerçekten biz nereye gidiyoruz?”
Sanırım bundan sonra daha çok sormaya devam edeceğiz. Her geçen gün artarak devam eden şiddet ve cinayetler bitmediği sürece bu soruyu daha çok soracağız herhâlde.
Gazetelerin 3. sayfa haberlerine bakınca her gün işlenen cinayetler ve bilhassa kadın cinayetleri artarak devam etmekte ve bu haberlerin artık normal karşılanmaya başlaması ve günlük önemsiz alışılagelmiş haber olma özelliği taşır hâle gelmesi işin boyutunun her geçen gün daha da kötü bir drama dönüşmesine doğru gitmektedir.
Böyle haberlerin, bir insan öldürmenin ve özellikle de kadınların öldürülmesinin asırlardan beri bizi ayakta tutan en önemli dayanak noktamız aile müessesimize verdiği zararı görmemezliğe gelmeyi geleceğimiz için büyük tehlike görmekteyiz.
Bizi ayakta tutan en büyük müessesemiz aile yapımımızın çatırdamaya ve parçalanmaya doğru gitmesi ve boşanmaların evlenmelerden çok olması ürkütücüdür. Üstüne üstlük ayrılan eşlerin veya ayrılma aşamasına sürüklenen eşlerden kadınların öldürülmesi bu ayrılıkların ve boşanmaların sağlıklı temellerde olmadığının büyük bir projenin büyük bir oyunun büyük bir yanlışlığın sonucu oluştuğunun delilidir.
Boşanmaların hiç bu kadar sonu vahşetle şiddetle bittiği bir dönem hiç olmamıştır. Gerek yüce denimizde gerek gelenek ve göreneklerimizde kadına büyük değer veren bu millet şimdi ne olmaktadır ki çıldırmış hâlde şiddete başvurmakta ve kadınına eşine çocuklarının annesine bu kadar gözü dönmüşçesine şiddet uygulamakta onun canına kastedebilmektedir?
Bu bir değildir beş değildir on değil yüz değildir… E o zaman toplumun bütün erkekleri mi canidir? Toplumun bütün kadınları mı cinayeti hak etmiştir? Böyle bir genelleme olabilir mi? Olamaz… Ama sonuç olarak aile içi şiddetin kadınların öldürülmesiyle sonuçlanan kanlı bir fotoğraf olarak büyük bir yanlışlığın yakamıza yapıştığının fotoğrafı değil midir?
         Aslan Torun-Em. Sağ. Yazar
 
 
 
ŞİİR
 
 
                      Bu ordu
 
Yediden yetmiş herkes bilecek artık şunu
Şehadet getirenler Hak teâlânın dostu.
Ona karşı gelenin cehennemdir sonu.
Allah’ın Habibinin, ordusudur bu ordu.
 
Batı’yı çağdaş sanıp ona kul oldu çoğu.
Pantolonu çıkardı giydi her biri şortu.
Ona karşı duranın cehennemdir sonu.
Allah’ın Resulünün ordusudur bu ordu.
 
İlmihalden öğrendik yanlışı ve doğruyu.
Yüce Rabbim bayrağı vatanımızı koru.
Ona karşı çıkanın cehennem olur sonu.
Allah’ın Nebisinin ordusudur bu ordu.
 
İslâm ülkelerinin işgal altında çoğu.
Paylaştılar dünyayı Doğu Batı bloku.
Ona cephe alanın nar-ı cehennem sonu.
Allah’ın peygamberin ordusudur bu ordu.
 
Ali Şahin
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
ULUĞ BEY: On beşinci yüzyılda yetişmiş Müslüman-Türk astronomi âlimi, Semerkant Sultanı. İsmi, Muhammed Taragay bin Muinüddîn Şahruh Bahadır Mirza’dır. Güney Azerbaycan’daki Sultaniye şehrinde 22 Mart 1394 tarihinde doğdu. Timur Hanın torunudur. Sarayda iyi bir öğrenim gördü. On bir yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Arapçayı mükemmel bir şekilde öğrendi. Bursalı Kâdızâde-i Rûmî’den ders aldı. Genç yaşında önemli ve ağır sorumluluklar yüklendi. Hayâtını Türk-İslâm dünyâsı kültür ve medeniyetinin gelişmesi ve yükselmesine vakfeden Uluğ Bey, yalnız Türk-İslâm ilim târihinde değil, dünyâ târihinde de önemli yeri olan bir fen âlimiydi. Uluğ Bey'i dünyâya tanıtan, astronomi alanında yaptırdığı eserler oldu. Onun en meşhur eseri Semerkant’ta yaptırdığı büyük rasathânedir. Günümüzden yaklaşık altı asır önce yapılan bu rasathânedeki çalışmalar, çağımızın astronomi çalışmalarına hâlâ ışık tutmaktadır. O gün yapılan hesaplar, günümüzün astronomik hesaplarına tıpatıp uymaktadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.