Yönetimde bahane yok

A -
A +

“T.J. Rodgers, W. Tayvi" “Yönetimde Bahane Yok” (“No Excuses Management”) adlı kitaplarında, “varlar” yerine “yoklar”, olmaması gerekenler üzerinde duruyorlar.
İsraf yok: Çok katmanlı hiyerarşik yapılardan kaçınılmalı. Gizli işsizler (çalışıyor görünmesine rağmen, üretime hiçbir katkısı olmayan çalışanlar) ordusunun önüne geçilmeli. Unutmayın, işletmelerin başarısızlık tohumları, gelişmenin israfı ve verimsizliği gölgelediği “iyi günlerde” ekilir.
Sır yok: İşletme içinde herkes elde edilen bilgileri açıkça paylaşmalı; problemleri çözmek ve fırsatları belirleyip onlardan yararlanmak konusunda aynı derecede sorumlu olmalıdır.
Sürpriz yok: Bilgiler ayrıntılı olarak derlenip işlenmeli ve geniş biçimde paylaşılmalıdır. Öyle ki, hiçbir yönetici karşılaşılan problemler ve fırsatlar konusunda habersiz olduğunu ileri süremesin.
Siyaset ve birbirine iş yıkmak yok: İşle, proje ile ilgili insanlar bir araya getirilmeli; aynı verilere birlikte bakmalı ve zor kararları bile hemen orada, birbirleriyle artıları ve eksileri açıkça tartışarak almaları sağlanmalıdır.
Dikkatsizlik yok: “İstisnalarla yönetim” anlayışı uygulanmalı; bunun için düzenli çalışmaların otomatik yürütüleceği bir sistem kurulmuş olmalı ve yalnızca değişik bir şeyler yapılmasını gerektiren, rutin işleyişin başarısız olduğu konular üzerinde dikkatle durulmalı.
Çelişki yok: İşletme içinde herkes başarıyı aynı kriterlere bakarak ölçmeli; her ölçütün anlamını herkes bilmeli ve bu ölçütlere göre göstergeler bir şeyler yapılmasını gerektiriyorsa, yönetim kadrosundaki herkes ne yapılacağını bilmeli...
              Gönderen: Murat Aydoğdu



ŞİİR
                            Umut;
Su bulunmayan bir çölde yağmur damlası beklemek,
Güneş açmayan yerde ay ışığına razı gelmek,
Dikeni, avucuna batacağını bildiği hâlde gülü avucuna almaktır.
Yani demem o ki azîzim,
Umut her insana yâr olmasaydı;
Ne çöller beklerdi yağmuru,
Ne güneş hissettirebilirdi sıcaklığını,
Ne de insan bir gül uğruna dikene gelirdi razı...
                                 Müberra Hatice Özten

                  Kudüs!
Kalubeladan seçilmiş ilk kıblem
Kalbimin ince sızısı
Göğsümde
İman dolu sevgiyle
Haykırışlarımla sana geldim
Kudüs!
Benim çocukluğumun yorgun bakışı
O en küçük ellerde, ebabillerde
Gördüğüm taşları görürüm
Uğrunda canlar verilmiş kıblem
Kudüs!
Seslen bana Yusuf’un çıkarmadığı sesle
Dizginle beni Yunus’un sabrıyla
Öfkemi diri tut Hamza’nın hıncıyla
Bu şehrin hangi gençleri seni tanımakta...
                                          Burhan Vural


...KISA... KISA...
Kendine seslen!..
İnsan neden ağlar? Doldurduğu, benliğini boşaltmak için mi yoksa yeniden dolduracaklarına yer açmak için mi? Acaba neyimiz eksik? Tamların eksiltmeye, eksiklerin ise tamlamaya çalıştığı, düz olmayan dünyada. Oysa bu dünya baştan bize düzgün olmayı vadetmemişti ki. İnsanlar, hayatlar tükendi belki dünyanın düz olduğunu ispat için ama o buna hiç aldırmadan döndü. Peki dostlarım sürekli dönen bir şeyin içinde neden bizim düşüncelerimiz, duygularımız kötüden iyiye dönmüyor. Oysa ağlayıp boşaltıyoruz, yer açıyoruz ama neye yer açmak bu, olumsuzluğu düşünen iç dünyamıza gelecek olan olumlu düşünceye mi?
Olmaz dostlarım öyle dolmaz düşündüren değil neyi düşüneceğini seçen iç atmosferin var ya işte odur seni ağlatan. Kötü bir güne başladığını iddia eden bir lisanın sahibi iyi bir gün mü yaşar yoksa iyi günü, o kötü başlangıca mı hapseder?
Kaybedecek ne olabilir? “Bugün iyi bir güne başladım” demek ile etrafa gülücük saçmak ile? Kazanırsın ey dostum, gücü olmasaydı ne gerek vardı kelimelere, güzel kelimelere. Kendini üzme değerli insan, nezaketle yaklaştığın farklı benlikleri kıskanmaz mı senin benliğin, demez mi bana da nezaket ile yaklaş, demez ama acısını da senden çıkarır unutma...
         Mehmet Kalaycı

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.