Libya’da ne işimiz var? -1-

A -
A +
Canımız sıkıldı, şöyle bir hava alalım dedik. Ne o, yoksa Miami’ye mi gitmeliydik? Biz Doğuluyuz kardeş, dağlıyız. ‘Ülkülerin en kutsalına yeminle bağlıyız.’ Bilmeyiz öyle yerleri. Batı'yı keyif ve eğlence yeri olarak görenler siz keyfinize bakın. İzin verin de Anadolu’nun kınalı kuzuları da mübarek vatanımızı korumak ve mazlum milletler için ki, bizim kardeşlerimiz olurlar, atadan dededen gördüğü gibi bir şeyler yapsın. Zira “karşı sahilde savaşmayanlar, kendi sahilinde ölmeye mahkûmdur.” Vakti gelince siz de edebiyatını yapar, köşe kaparsınız.
Yahya Kemal Beyatlı’ya göre "vatan, ecdadımızın mezarlarının bulunduğu yerdir." Yine ona göre "biz ölülerimizle birlikte yaşarız..." Anlaşılan kahraman Mehmetçik, şehit ecdadımızdan davet almıştır. Oğuz töresince "şu yeryüzü Türk milletinin otağıdır..." Ülkemizin çadırı yukarıdaki gök ve bütün insanlık hakanın milleti, yani Türk olmalıdır. İnancımıza göre de biz insanlığın adaleti için var olmaya çalışırız. Allahü teâlâ çok sevdiği habibini ins ü cinni dünyada huzur içinde yaşaması, ölünce de cennet-i alada ilelebet mesut olası için davetçi ve rehber olarak göndermiştir. Peygamber efendimizden sonra bu mukaddes vazife biz ümmetine verilmiştir. Biz, bütün insanlığı hilalin gölgesinde kardeş eylemekle mesulüz. İlayı kelimetullah denir buna… Kaldı ki şu yeryüzü Müslümanlara mescit kılınmıştır. Mescit insanlığın güvende olduğu, barışın ve huzurun yeridir. Doğal olarak camimizin asıl kubbesi üstümüzdeki masmavi gök kubbedir. "Gök kubbenin altında" sözü bizde onun için meşhurdur…
Ballı sütünü içerek monşer takılanlar bizi anlayamaz. "Suriye’de ne işimiz var, Irak’ta ne işimiz var, Bosna’da ne işimiz var, Libya’da ne işimiz var?.." diye soran zavallılar da, ya beyinleri esir alınıp mankurtlaştırılmış acınası ve tehlikeli robotlardır, ya da Batı’nın kültür potasında erimiş ve bu milletle hiçbir manevi bağı kalmamış içimizdeki ‘Fransız’ entellerdir.
O zaman sorarlar adama: Ne işiniz var İstanbul’da, Ne işiniz var İzmir’de, Ne işiniz var Ankara’da? Siz kimsiniz, buralara nereden düştünüz?
                   İdris İspiroğlu
 
 
 
ŞİİR
 
              Merd-î garîb
 
Makam mevkiin yoksa bu âlemde
Arz-ı hürmet eyleyenin olmaz
Dilin ki lâl olmuşsa bir kere
Hâlini soran hem-demin olmaz.
 
Bıktım gayrı âdemde riyadan
Dili, ameli ayrı olandan
Bir menfaati yoksa kapından
Âh u efgânınla çalan olmaz.
 
Falân oğlu filân değil isen
Cahilin gözünde zelil isen
Beyhude yorulma kâmil isen
Lafını idrak eyleyen olmaz.
   Süleyman Metehan Menteş-Kastamonu
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
HUCENDÎ: 10. yüzyılda yetişmiş olup ekliptiğin meylini ölçen Müslüman astronomi âlimidir. İsmi Hamid bin Hıdır, künyesi Ebû Mahmûd’dur. Doğum tarihi belli değildir. 1000 (H.391) senesinde vefat etmiştir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur.
Büveyhîlerden Fahrüddevle (976-997) zamanında Rey’de bulundu. Bu şehrin civarındaki Cebel-i Tebruk tepesinde ekliptiğin meylini ölçtü. Bu ölçümü yaparken Es-Südüs-ül-Fahrî adını verdiği âleti kullandı. Südüs, dairenin altıda biridir ve bugün bilhassa denizcilikte çok kullanılan sekstant âletinin öncüsüdür. Yarıçapı yaklaşık 20 metreydi. Bu âletle, daha önce yapılan benzer diğer âletler arasındaki en büyük fark, bununla yalnız derece ve dakika olarak değil, aynı zamanda saniye olarak da ölçüm değerlerinin tespit edilebilmesidir. Hûcendî, yaptığı bu âletle 994 senesinde ekliptiğin meylini ölçtü ve bu meyli 23 derece 31 dakika 21 saniye olarak buldu. Bu rakam hakiki değerinden 1 dakika 35 saniye kadar farklıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.