Ana babalar kendisi için mi yaşamalıdır? -1-

A -
A +

Ne vakit gençlere seslenen bir yazı kaleme alınmış görsem, yüreğim cızz eder.
Hatırıma Necip Fazıl’ın mısraları gelir:
“Tarih kutuplara kaçmış bir fener,/Buz denizlerinde çakar başıboş...”
Bugün gençlere yazılan nice yazıda bu duygu var… Gençliğe moral vermek var. Motivasyon var. Tarih şuuru vermek var… Ama gençlerin ne hâlde olduğuna kafa yormak da var mı?
Ben niye üzülürüm? İşte buna üzülürüm.
Çünkü bugünün gençliği çoğunlukla dünün gençlerini anlamaz, anlayamaz.
Dil olarak değil, anlam olarak değil... Mesaj olarak anlayamaz. Yargı olarak, şuur olarak anlayamaz…
Çünkü gençliğin diğer adı delikanlıdır. Gençlere “cahil” de denilir. Cahilden maksat ilim irfan bilmeyen demek değildir.
Bir cahillik etmiş denildiğinde aklın ve mantığın ön planda olmayıp duygunun ön planda olduğu bir iş yapmış demektir. Cahillik gençlik çağına ait bir özelliktir.
Yani gençlik olaylara bakarken şuur ve mantık yürütmede yeteri olgunlukta olamaz.
Olamamıştır…
Kimse bana Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştan bahsetmesin. O Fatih’i Fatih yapan ortamdan bahsetsin…
Ben de zaten o noktaya gelmek istiyorum. Gençlik dediğimiz nesil, 12 yaşından başlayıp 20 yaşına kadar şekillenen bir güruhtur.
Fidan gibidirler… Yük taşımak için değil yükseltilmek içindir…
O bakımdan gençlere tarihi hatırlatma yapmak yerine gençliğin ebeveynlerine hatırlatma yapılmalıdır.
Hangi ebeveynlere mi? Olgun yaşta olmasına rağmen uzun yaşamaktan başka bir şeyi göremeyen kendine insan ebeveynler… O ebeveynler ki… Çocuklarını belirtilen ideale göre yetiştiremezlerse… Belki kendileri kendilerince amaçlarına ulaşıp rahat yaşamış olabilirler.
Ama onların çocukları hatta torunları, hatta torunlarının torunları geleceğe borçlu olur.
İtibarsız olur, kifayetsiz olur...
Avuç açan olur… Nitekim olmuştur da… Gençliğin önündeki bazı engellerden bahsedilir…
Eğitim felsefesindeki yanlışlıklar, eyvallah… Ekonomik sıkıntılar, şunlar bunlar... Hepsi tamam...
Ama bütün bunlar gençliğin amacına ulaşmasında -doğrusu ulaştırılmasında- hiçbir zaman esas engel olmamıştır. Olamaz… Olması da mümkün değildir…
Amaca ulaşmada esas engel nedir?


ŞİİR
         Sarıkamış
Üşüdüm tutmaz ellerim
Tipiden görmez gözlerim
Bot yok ayağa giyerim
Sarıkamış o dağlarında
Tipide yolumu kaybettim
Karı üstüme yorgan ettim
Soğukta her yanı buz kestim
Sarıkamış o dağlarında
Hep bir birimize sarıldık
Isınmak için çare aradık
Bir mermi bile atamadık
Sarıkamış o dağlarında
Birer birer şehit düştük
Karlar altına gömüldük
Kefen yerine karla örttük
Sarıkamış o dağlarında
Kar altında hep çiçek açtı
Sevdiklerimiz yola baktı
Rabbim cenneti bize açtı
Sarıkamış o dağlarında
       Muzaffer Özdemir


UNUTULMAZ TARİHLER
GAZİANTEP’İN KURTULUŞU: Birinci Dünya Savaşı'ndan yaralı ve yorgun çıkan Türkiye’nin toprakları düşman kuvvetlerince paylaşılmıştır. İşte bu günlerde 28 Mart 1920’de, Gaziantep’in yiğit evlâdı Şahin Bey, Antep’e girmek isteyen koskoca Fransız ordusuna karşı çok az sayıdaki arkadaşları ile silaha sarılıp dövüşürken şehit düştüler. O gün düşman askeri ancak Şahin Bey'in cenazesine basarak Antep’e girdi. Antep’in yakın tarihimize şan veren savunma destanı da o gün başladı. Nice yiğit harman oldu. Dağlar seda verdi; yer gök inledi. Koca yıl süren çetin boğuşmadan sonra, Fransız askeri gayrı Antep’te duramazdı. Antep müdafaası sonunda, 25 Aralık 1921’de Kale’ye ay yıldızlı bayrak yeniden çekildi. Ve çok sürmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Antep’e “Gazi” unvanını veren kanun kabul edildi.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.