Güzellik ve çirkinlik

A -
A +
Güzellik ile çirkinlik birbirine küs idi. Hem de çağlar boyunca… Dediler ki araya girenlerin hatırına: -Yeter artık bu küslük. Bir araya gelin, anlaşın, barışın… Bu davete çirkinlik “hayır” demedi. Tavsiye üzerine gitti çirkinliğe dedi ki: -Bakasın a güzellik. -Söyle bakalım ey çirkinlik. -Bu zamana kadar her defasında hep senin olmadığın yerde oldum. Seni görmek istemedim. Seninle olanlarla hiç aram olmadı. Diyorum ki yeter artık, bu nizaya bir son verelim… Ne dersin? Güzellik zaten nerede ne kadar güzellik varsa hepsinin membaı olarak böylesi bir barış teklifini de hiç araştırmadan, hiç soruşturmadan kabul etti. Bir araya geldiler ve dediler ki: -Haydi bakalım, yıllar yılı süregiden kavgaya son verelim ve barışalım. "Ey güzellik biz seninle yıllar yılı kavga ettik ve buna artık son verelim ve barışalım..." Anlaştılar. Barıştılar… Bu tarihî barışmanın ardından günler haftaları, haftalar ayları kovaladı... Derken çirkinlikten güzelliğe bir davet geldi: -Seninle denize yüzmeye gidelim mi? Güzellik bu davete itiraz etmedi. İcabet etti... Birlikte sahile gittiler. Her ikisi de üzerlerindeki kıyafetleri çıkartıp yüzmeye başladılar. Tabii bu esnada çirkinlik karakterinde olan çirkinliği sergileyiverdi. Ne mi yaptı? Güzellikten önce sahile çıktı. Güzelliğin kıyafetlerini giydi, kendi kıyafetlerini de orada bıraktı çekip gitti. Bir zaman sonra denizden çıkan güzellik sahile geldiğinde elbiselerinin yerinde olmadığını fark etti. Gördü ki kendi kıyafetleri yok ama çirkinliğin giysileri burada duruyor. Mecburen o da çirkinliğin kıyafetlerini giymek zorunda kaldı. O günden sonra da insanlar çirkinlik ile güzelliği birbirine karıştırır oldular. Kimi dışa aldanıp çirkinliği güzellik sandı… Kimi çirkinliklere bakıp güzelliği tercih etti. Bunlar gönül gözü açık olan insanlardı…         Muhsin Yörükoğlu-Antalya     ŞİİR                 Safsataya cevap   Oku dedim, tek gerçek hakikat, ilim İnkârda ısrarcı, dedi ben cahilim.   Ne yalnız akıl yeter ne de beş duyu, Kalbe bak! Şeytan sana dese de uyu.   Hangi akıl tam izah eder rüyayı? İğne deliğinden geçirir dünyayı.   Şimdi bilim der uydurursun bahane, Bilimin ötesi baksan ne şahane…   Evet sebepsiz yaprak da kımıldamaz, 'Ol' der Allah, bunu bilim de kaldırmaz.   Bilirsin ki sen de vahiy ve nebiler, Hepsi gönlümüzde hep güneş gibiler   Hepsi Allah bir dedi, biz de elçiler, Resulken gör ne imtihandan geçtiler!   Dolamışsın diline Kur'ân dilini, Aç oku ya da çek üstünden elini.   Ay yarıldı, karışmaz hiç iki deniz, İnanmazlar gökten haber de verseniz.   On dört asırdır hep 'O' bilime ışık, Sönmeyen ışıkla Yaradan'a âşık.   Yoksa iman, naçar gezersin divane, Eğilip kulak ver hele bu dava ne?   Ne mal ne para ne makam yok bu yolda. Ekilen biçilir ya sağda ya solda.   Düşün dedi lakin sen haddini aşma! Tefekkür hoş da, kendinle savaşma!                           Mehmet Doğrubaş       UNUTULMAZ İSİMLER   MALKOÇOĞULLARI: Osmanlılar zamanında hizmetleri ve kahramanlıklarıyla meşhur akıncı ailesi. Malkoçoğlularının merkezi Silistre’dir. Yıldırım Bayezid, Fâtih Sultan Mehmet, Sultan İkinci Bayezid ve Yavuz Sultan Selim Han zamanlarında önemli hizmet ve kahramanlıkları görülen bu ailenin atası Malkoç Mustafa Bey'dir. Turhan Beyoğluları, Mihaloğulları ve Evrenosoğulları gibi, Rumeli’ye sefer yapan ve akınlar düzenleyen Malkoçoğulları, kısa zamanda büyük ün kazandı. Yıldırım Bayezid Han, şehzâdesi Çelebi Süleyman’ın yerine Malkoçoğlu Mustafa Bey'i Sivas dizdarlığına (kale komutanlığına) tayin etti. 1400’de Timur Han'ın Anadolu’ya düzenlediği sefer sırasında Sivas’ı on sekiz gün savunan Malkoç Mustafa Bey, sonunda kaleyi teslim etti. Kale müdâfiileriyle birlikte Mustafa Bey de öldürüldü. Malkoç Mustafa Bey'in torunu Bâli Bey sâyesinde, ailenin ünü Fâtih Sultan Mehmet Han ve Sultan İkinci Bayezid Han zamanında da devam etti.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.