Ortaklıklar niçin uzun sürmez ki? -2-

A -
A +
Meğer garibim bu iş tuttu ya, artık tek başına yürütmek istiyormuş... Kim bilir belki de, “Ben dikiyorum o üzerimden para kazanıyor” diye mi düşündü? İnsanoğlu böyle acayiptir... Nankör demiyorum ama tamahkârlık bazen insanın basiretini nasıl bağlıyor onu anlatmak istiyorum.
Bu işe nasıl başladığını... Ne hâlden ne hâle geldiğini düşünmüyor da bundan sonraki kazançta “ben dikiyorum onlar para kazanıyor” diye kapris yapıyor...
Enteresan değil mi? Neyse bizimki aldığı parayla kendine aynı işi yapmak üzere bir dükkân tutmuş. Biz de bir terzi alarak kaldığımız yerden devam etmeye çalıştık...
Aradan birkaç ay geçti... Belki bir yıl... Bir gün baktım, bizim eski ortak dükkâna gelmiş:
-Benim diktiğim ürünleri de pazarlar mısınız?
-İşte onu yapamayız ortak... Bizim kendi ürünümüz kendi pazarımızı doyuruyor. Ek ürüne ihtiyaç yok...
Ve zavallı, dükkânı kapatmış... Perişan olmuş... Sonrası ne oldu bilemiyorum... Ama çok üzüldüm...
İnsanlar ortaklığı niye böyle algılıyor? Niye “Ben çalışıyorum” diye söylerken ortağının çalıştığını görmezden geliyor, anlamış değilim. Sonra da ortaklığı bitirince sistem bitiyor. Mahvoluyorlar... Yazık değil mi emeğe? Bu tamahkârlık niye?
Böyle soruyordu diğer ortak… Haklı değil miydi peki?
Ben de kırk yıllık ortaklıkla ülkenin en itibarlı iki üç firmasından birini oluşturan iki Musevi iş adamının ikisi ile de söyleşi yapmıştım.
Demişlerdi ki, hiçbirimiz bir diğerinin işine karışmayız. Hiçbirimiz bir diğerinin hiçbir konuda kendine öncelik saçmalığında olmayacağını biliriz.
Mükemmel bir prensip sahibi idi ikisi de… Sonra biri olmadık bir zamanda menfur bir cinayete kurban gitti… Olayın şokuyla birlikte herkes kurdukları kurumun ne olacağını merak etmişti. O vakit demiştim ki: “Mutlaka buna da önceden kararları vardır merak etmeyin...”
Hakikaten kararlaştırmışlardı. Çünkü hayatta kalan ortak dedi ki basın mensuplarına:
-Bizim anlaşmamızda var. Herhangi birimize bir şey olduğunda diğeri otomatikman beş yıl boyunca yönetim kurulu başkanıdır.
Problem falan yoktu yönetimde veya ortaklıkta… E beş seneye kadar da kurum zaten sarsıntıyı atlatıp rayına oturacaktı. Nitekim hâlen sahasında liderliğe devam etmektedir o kurum…
Hâlen düşünüyor musun ortağın hakkında o düşündüklerini!
             Şeref Toygun-Çorum
 
ŞİİR
 
    ELAZIĞ DEPREMİ 6,8
 
Akşam saatiydi oldu felaket
Sanki Elâzığ’da koptu kıyamet
Kaçmaya fırsat bulamadı millet
Kalanlara geçmiş olsun Elazığ
 
Baktım her tarafı toz duman sarmış
Onca insan enkaz altında kalmış
Kimi ölmüş kimi sağ çıkarılmış
Ölenlere rahmet olsun Elazığ
 
Feryat figanlar sarmış her yanı
Bir umutla beklerler yakınlarını
AKUT bağırır sesimi duyan var mı?
Yaraların tez sarılsın Elazığ.
 
Gözlerden yaşlar akar ah oluk oluk
Sağ çıkanların korkudan renkleri soluk
Kiminin de kolu bacağı kopuk
Kalanlara geçmiş olsun Elazığ
 
Rabbim böyle felaketi vermesin bize
Unutmayın ikazdır bu bilin bize,
Artık dönmeliyiz hep kendimize
Baş sağ olsun geçmiş olsun Türkiye’m
                           Yazan "Şair Muzo"
 
 
 
ENTERESAN BİLGİLER
 
TÜBERKÜLOZ (VEREM): En çok akciğerlerde yerleşen, had ve müzmin şekilleri olan özel mikroorganizmalar tarafından husûle getirilen çok eskiden beri bilinen bir enfeksiyon hastalığı. Tıp tarihi bu hastalığın binlerce seneden beri var olduğunu göstermektedir. Eski Mısır mumyalarında omurga tüberkülozunun izlerine rastlanmıştır. Tüberküloz terimi ilk olarak 1834 senesinde kullanılmaya başlandı. Halk arasında "ince hastalık" da denilen Tüberkülozun yaptıkları 1882’de Robert Koch tarafından keşfedilmiş ve “Koch Basili” olarak adlandırılmıştır.
Yıllar geçtikçe, tüberkülozun bilinmeyen yönleri gün ışığına çıkmış, teşhis ve tedavisi konusunda büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Günümüzde verem ölümcül tehlike olmaktan çıkmıştır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.