Nereden nereye savrulduk?

A -
A +
 
Hayat, küçük bir masa saatinin tik tak sesleriyle geçip gittiğini göreceğimiz kadar kısadır aslında… Ortalama bir ömrü gün ay yıl hatta dakika olarak hesapladığımızda neticeyi rakamlarla çok rahat görebilmekteyiz.
Yani sonu belli bir süreç… İnsanoğlu, bu gelip geçen ömrü arada bir düşünse hayatında belki çok şey değişecek. Maalesef vaziyet böyle değil. Sadece her gün işlenen cinayetleri okumak, izlemek duymak ve görmek durumun vahametini gözler önüne seriyor.
Trafikte cinayet, park yeri kavgasında cinayet, aile içinde cinayet, miras için cinayet...
Cinayeti "kadın cinayeti" diye de kategorize etmenin manası var mı? Bence cinayetin kendisi başlı başına bir vahamettir. Çocuklar da öldürülüyor, hayvanlar da. Ve elbette ki kadınlara yönelik akıl almaz ve kahrolası cinayetler…
Son yüzyılda ortaya çıkan bir yaygın söyleyiş var: “Hayatını kazan!” Oysa bizim inancımızda ve dünyaya bakışımızdaki kelam şöyle idi: “Ahiretini kazan!..” Nereden nereye savrulduk bir bakar mısınız?
Batı, hayvanlar üzerinde yaptığı birçok deneyi aslında insanı dizayn etmek için ortaya koymuştur. Teşbihte hata olmamalıdır… Günümüz insanı üzerine oynanan oyunun senaryosu da aşağı yukarı böyledir… Hayatını kazanmak için uğraşan insana hayatın sunduğu şeylere bir bakar mısınız?
Lüks evler, arabalar, şık kafeler, moda giysiler... Bunların hepsi senin olabilir! Tabii en çok doneyi de bayanlara sunacaklarını gören bu sistem aileyi ve kadınların konumunu altüst etmiştir.
Sadece bir reklam kuşağına bakmak yeterlidir. Reklamların dörtte üçü bayanlara bir şey sunarken geri kalanı da bu harcamayı yaptırma aracı olan banka reklamlarından ibaret diyebiliriz.
Netice masiva perdesiyle kapanmış gözler, beton dökülmüş kulaklar için oldukça eğlenceli gözüküyor. Çünkü "özgür" olduklarını, kendi iradeleriyle seçim yaptıklarını düşünüyorlar. Batı birçok farklı renkte kutu sunar, birini seçtirir. Oysa hepsinin içi aynıdır...
Ne mutlu "dünya hayatı" ile "ahiret hayatı" seçiminin şuurunda olup ahireti unutmayanlara...
        Fatih Toprak (Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni)
 
 
ŞİİR
 
       Seni arıyorum
 
Seni arıyorum dağda bayırda,
Seni arıyorum çayda çayırda,
Seni arıyorum bağda, bahçede,
Seni arıyorum seni her yerde.
 
Seni arıyorum ayda güneşte,
Seni arıyorum derede tepede,
Seni arıyorum geride ileride,
Seni arıyorum seni her yerde.
 
Seni arıyorum gecemde gündüzümde,
Seni arıyorum rüyamda düşümde,
Seni arıyorum düşündüğüm her yerde,
Seni arıyorum seni her yerde.
 
 
Haber ver bileyim sen neredesin,
Haber ver geleyim sen neredesin,
Haber ver bulayım sen neredesin,
Seni arıyorum seni her yerde.
 
               Mücahit Demirci
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
NASREDDİN HOCA: Anadolu’da yetişen, nükteleriyle meşhur velî. Hayatı hakkındaki rivayetlere göre, 1208 senesinde Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu köyünde doğmuş, 1284 yılında Akşehir’de vefat etmiştir. Türbesi, Akşehir’dedir...
Küçük yaşta ilim öğrenmeye başlayan Nasreddîn Hoca, ilköğrenimine doğduğu köyde imam olan babası Abdullah Efendide başlamıştır. Tahsilinin sonunda babasının yerine köyünde imamlık yaptı. Ayrıca kadı yardımcılığı ve medrese hocalığı da yapan Nasreddîn Hoca, Muhammed Hayrânî’den tasavvuf ilmini tahsil etti. Celâleddîn-i Rûmî’nin babası Bahaeddîn Veled’in talebelerinden olan Ahmed Fakih adlı bir âlimden ders aldığı da rivayet edilmektedir. 1284 yılında vefat ettiği göz önüne alınınca, onun, Selçuklular devrinde yaşadığını ve Timur Han ile görüşmediğini dikkate almak gerekir.
Nasreddîn Hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış; insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerle ilgili nükteleriyle anılmıştır.
Nasreddîn Hoca fıkraları, Batı dillerine de çevrilmiş ve bu dillerde Hoca hakkında önemli yayınlar vardır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.