Sen gittiğinden beri...

A -
A +
 
Ey baharlar; gül açsanız da hislerim Bülent Abi'msiz kapalı. Hislerim tutsak zamansızlığa. Toprağın üstünde pınarlar coşsa da, sevdiğim kabirde ruhum yaslı. Sanki ben gömüldüm ayrılığa. Güneşler ufuktan göz kamaştırsa bile sanki gözlerim zindanda. Ayrılık girdabı alev saçıyor gönlüme. Gittin Bülent Abi, bizleri aşkına yetim bırakıp gittin. Hani çiçekler büyürken yüzünü güneşe çevirirler ya, hep geceye terk ettin bizleri boynumuz toprağa büküldü. Sen gittin Bülent Abi. Nefesi sormayın ruhuma habersizim. Kalbime dokunmayın yaralıyım. Zamana şikâyetçiyim.
Yıldızlar gece gelirdi gözlerime, güneşim gitti, yıldızlar güneşsiz kaldı geceye kandilsiz şimdi. Gözüm açık kalsa da göremiyorum karanlık buhranından gönlüme yol bulamıyorum sen gittiğinden beri. Sen ruhumuza tabip, duamızda baş tacı idin, aynamızdın, sen gülümüzdün. Felek aynamızı aldı gülümüzü kopardı. Gözyaşımız sende idi neşemiz sende idi. Kelimelerde ağlıyor, zorla harfleri dudaklara gönderiyor. Cümleler seninle tamamlanıyordu, şimdi eksik kaldı. Şimdi konuşamıyor. Gözler birbirlerine bakıp hâllerini anlatıyor kimse senin gittiğine inanamıyor. Şimdi ruhum yeni doğan bebek gibi ağlıyor ninnisini kaybetmiş gibi gece uyuyamıyor. Seni kaybedince kendimiz kaybolduk hüzün girdabında. Kulaklarımız haberi alınca zaman durdu aklımızda, gönlümüze ne deriz şimdi. Kabre koyarken sevdiklerin gönüllerini de senin yanına gömdüler. Ruhumuz bedene girse de sığmaz sen gidince. Aldığım nefesleri ciğerim kabul etmiyor, yanıyor Bülent Abi. Attığım adım zamansızlığa ruhumu göçebe kıldı. Sensiz hangi yetim diyarındayız, sen gittiğinden beri Bülent Abi...
         Yavuz Selim Bulut
 
 
 
ŞİİR
 
      Söyleyin dostlar
 
Sizdeki feleğin işi gücü ne?
Bildiğin pehlivan mübarek bende,
Sanki Koca Yusuf kaçmış içine,
Kırılmadık kemik kalmadı tende.
 
Bulunduğum her yer ona Kırkpınar
Paça-kasnak derken oyuna döner,
Birazcık dirensem boynuma iner,
Elense dediğin balyozdur onda.
 
Ne kadar atsa da tepemin tası,
Gözümü korkutur cüssesi kası,
Danabağı, salto, tırpanın hası,
Bin türlü oyunun âlâsı bunda.
 
Boşa çırpınırım yorarım kendim,
Zalım feleğime yetmiyor fendim.
Ne zaman ki desem ben bunu yendim,
Evirip çevirip atıyor künde.
 
Mesleğine âşık pes etsem durmaz,
Yerden yere çalar hiç mola vermez.
Şu zavallı aklım bu işe ermez,
Ercan'ı getirir her türlü punda.
 
    Osman Ercan-Elazığ
 
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
MAHFİL: Câmilerde etrafı parmaklıklarla çevrilmiş yahut yerden yüksek yapılmış olan yerin adı. “Mahfel” de denir. Câmilerde aynı zamanda binanın yüksekliğine göre ikinci bir mekân temin etmek ve duvar boşluklarına bir hareket vermek üzere, muhtelif cephelerine sütunlar üzerinde mahfeller yapılmıştır.
Padişahlar için yapılmış olanlarına “Mahfel-i Hümâyûn” veya “Hünkâr Mahfeli”, müezzinler için yapılmış olanlarına da “müezzin mahfeli” denmiştir.
Hünkâr mahfili veya mahfil-i hümâyûn: Padişahlar tarafından yaptırılmış ve “Selatin” adı verilmiş olan câmilerde, padişahların namaz kılmaları için ayrılan yerin adıdır. Câminin yüksek yerine yapılır ve etrafı da kafesle kapatılırdı. İlk câmilerde hükümdarlar için böyle bölümler görülmemektedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.