Sahtekârın serveti!..

A -
A +
Gücü kuvveti yerindeydi nasılsa… Şirretliği de vardı. İnsanlar bu zalime dur demek istiyorlardı ama şerrinden korkuyorlardı... Tembeldi... Hazırdan geçinmek kolayına giderdi. Fakir fukaranın, garip gurebanın ellerinde ne varsa zorla veya hileyle alır, sonra da onu tehdit veya alavere dalavere zenginlere okuturdu... 
Kimseden çekinmeyen, kimseden sözünü esirgemeyen bir gönül ehli vardı. Kimi kimsesi olmadığı için kimsenin şerrinden de kendisine gelecek zararı umursamazdı:
-Ağaca çıksam pabucum kalmaz. Ben bir zavallıyım. Beni kim neylesin, derdi.
Bu ehl-i dîl (gönül ehli), bir gün bu zalimle karşılaştı… Gönül eri ne zamandan beri söylemek istediği hatırlatmayı şimdi yapıyordu:
-Bre Allah’ın kulu… Bu ne gurur, bu ne kibir, bu ne zalimlik…
-Ne diyorsun sen derviş?
-Diyorum ki sen yılan mısın? Her önüne geleni acımadan sokuyorsun. Bir uğursuz baykuş musun, her neye konsan viran edip yıkıyorsun.
-Ben bunları bileğimin gücüyle yapıyorum. Allah bana bu gücü vermiş ben de gücümü kullanıyorum.
-Elhak bize gücü yeten zavallı… Senin gücün duaya yeter mi? Bedduaya yeter mi?
-Ne demek şimdi bu?
-İnsanlara zulmetme ki, senin hakkında beddua edilmesin… Ah edilmesin ki Arş-ı âlâ titremesin. Sonra akıbetin berbat olur…
-Yürü git işine be adam… Seninle işim yok…
Ondaki bu zalimlik ve benlik gayretullaha dokunmuştu... O gece ocağından bir kıvılcım ambara sıçrayıverdi. Sonra da rüzgârla birlikte bütün evi malı mülküyle birlikte bir anda alevlendi. Alevler göğe yükselmişti… Malı mülkü sabaha kadar yanıp kül oldu…
Zalim adam, yangını söndürmek için herkesten yardım istemişti. Ama kimse ona yardım etmedi. Çünkü herkesin hakkını yemiş, kimseye dürüst davranmamış sahtekârlıkla o malı biriktirmişti…
Sabah olduğunda derviş küle dönmüş viran olmuş hanesinin başında kara kara düşünen zalime bakıp şu mısraları mırıldandı:
“Mala mülke mağrur olma, deme 'var mı ben gibi?'
Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi”
              Ömer Alpaslan-Ankara
 
 
 
 
ŞİİR
 
                  O gündü
 
Unutmam, o gündü miladım benim,
Donuktu bakışların, soğuktu tenin
Yağmur mevsimiydi, kışa çok yakın,
Mevsimler habercisiydi bu ayrılığın...
 
O gündü, yangınlar çıkmıştı ormanlarımda
Kül olup savrulmuştu bir şeyler sol yanımda...
O gündü, tüm dünyam değişmiş, hayatım evrilmişti,
Gönlümün kalesinde sütunlar devrilmişti
 
O gündü, yazlarımı alıp uzaklaşmıştın,
Yüreğimden taşıp gözüme ulaşmıştın,
O gündü, ellerimden kayıp yitti ellerin,
Kalakaldım ayazlarında metropollerin...
 
                A. Selman Yavuz
 
 
 
UNUTULMAZ COĞRAFYA
 
TÂC MAHAL: Hindistan’daki Gürgâniye türbelerinden en meşhuru. Egre/Agra şehrinde Cumma/Yamuna Nehri kenarında beyaz mermerden yapılmış çok muhteşem bir sanat âbidesidir. Tâc Mahal Türbesi, Gürgâniye hükümdarlarından Şah Cihan’ın Mümtaz Mahal unvanlı eşi Ercümend Banu’nun 1631’de vefatı üzerine inşasına karar verildi...
Türbenin yapımında Gürgâniye Devletinin en seçkin mimar ve sanatkârlarıyla Osmanlı mimarlarından Muhammed Îsâ Efendi vazifelendirildi. İnşasında 20.000 işçi çalışıp bütünü 22 yılda tamamlandı. Tâc Mahal Türbesi, selvi ve portakal ağaçları ve fıskiyeli havuzlarla süslü bir bahçe ortasındadır. İçi, dışı beyaz mermerlerle kaplıdır. Türbe iki kısım üzerine yapıldı. Türbenin tabanı yerden 130 cm yüksekliktedir. Alt ve üst kısımlar kırmızı kum taşından kuşakla ayrılır. İkinci kısım altı metre yüksekliğindedir. İkinci kısmın üstünde kenarları kesik kare yani sekizgen plânında, kubbe kasnağına kadar 39 m yüksekliğinde asıl türbe vardır. Kubbesinin kasnaktan yüksekliği 36 metredir. Kubbe Lotus çiçeği biçimindedir. Dört tarafında her köşede birer minare vardır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.